Ana Sayfa Haberler Milli Denizaltı (MİLDEN) Nasıl Olmalı? Klasik mi, Nükleer mi?

Milli Denizaltı (MİLDEN) Nasıl Olmalı? Klasik mi, Nükleer mi?

M. Haluk BAYBAŞ / mhbaybas@gmail.com

Sessiz ve derinden

Denizaltıcı Mottosu

Türk Deniz Kuvvetleri ve savunma sanayisi, kendi bilgisi, birikimi, mühendisleri ve işçileri ile Milli Gemi (MİLGEM) serisi korvet ve fırkateyni ortaya koymanın verdiği haklı gurur ile şimdi de Milli Denizaltısı’nı (MİLDEN) inşa etme yolunda adımlar atmaktadır. Tasarım değişkenlerini tamamıyla etkileyeceğinden, inşa edilecek denizaltının, öncelikle ana tahrik (itici) gücüne karar verilmesi önem kazanmaktadır. Buradaki önemli ayrım, klasik dizel-elektrik tahrik sistemi ile nükleer takat arasında olacaktır.

Bu kararın verilmesinden önce, suüstü gemilerinden çok farklı olan denizaltılara ve denizaltı harekâtına bir bakalım.

Denizaltı harbi; klasik veya nükleer takatli denizaltıların, gelişmiş komuta-kontrol ve tespit sistemlerini kullanarak torpido, güdümlü mermi ve nükleer silahları ile muhasım denizaltılara, suüstü gemilerine ve kara hedeflerine taarruzunu kapsamaktadır. Ayrıca, gizli olarak keşif yapmak, özel kuvvet unsurlarını hedef bölgeye çıkarmak, gizli bir şekilde mayınlama yapmak, suüstü görev kuvvetini perdelemek de denizaltıların diğer kullanım yöntemleri arasında yer almaktadır.[i]

Nükleer takatli bir hücum denizaltısı; Amerikan, Japon ve Kore Cumhuriyeti gemilerinden oluşan bir görev grubuna önderlik ediyor. Nükleer denizaltılar, gizlilik ve sürat avantajına sahip oldukları için uçak gemisi veya suüstü görev gruplarına refakat edebilecekleri gibi grubun önünde veya çevresinde destek sağlayabilirler.

Denizaltılar, geleneksel olarak hem gizliliklerini muhafaza etmek hem de harekât etkinliğini artırmak için görevlerini tekil olarak icra ederler. Ancak, bu etkili platformu, donanmanın diğer unsurları ile bütünleşik olarak kullanma arzusu hep var olmuştur. Bununla birlikte, geçmişteki muhabere ve iletişim kısıtları nedeniyle bu düşünce son zamanlara kadar terk edilmişti. Klasik kullanım şekli göstermiştir ki denizden vazgeçirme[ii] ve deniz ticaret yollarını kullanan gemilere taarruz, denizaltıların ana görevleri olmuştur. Günümüzde ise gelişmiş iletişim imkânları sayesinde özellikle nükleer denizaltılar; uçak gemisi görev grubuna refakat, keşif, gözetleme ve istihbarat toplama, özel kuvvet harekâtına destek, kara hedeflerine seyir füzeleri ile taarruz gibi daha geniş bir görev yelpazesinde etkinlikle kullanılabilmektedir.

Denizaltıların en önemli özelliği, sualtında harekât icra etmeleri ve bu nedenle de tespit edilmelerinin zor olmasıdır. Diğer bir ifade ile “gizlilik”, denizaltıların vazgeçilmez özelliğidir. Gizlilik, hem öz savunmalarını sağlar hem de düşmana karşı varlığını hissettirmeden baskın şeklinde hücumlar geliştirmelerini mümkün kılar. Özellikle klasik denizaltılar için gizliliğin muhafaza edilmesi hayati önemdedir. Klasik denizaltılar, sualtındaki itici gücünü, bataryalardan beslenen elektrik motorlarından alır. Bataryaların ekonomik kullanımı için düşük süratlerde harekât yapma gereği vardır. Ayrıca, muhasıma en küçük bir emare vermeleri durumunda yerlerinin tespit edilmesi ve taarruza uğramaları kaçınılmaz olur. Tarihte bu durumun çokça örnekleri vardır. Bu sebeple taarruz edene kadar hiçbir şekilde muhasıma varlıklarına ilişkin emare vermemeleri, gizliliklerini korumaları şarttır. Klasik denizaltıların bir diğer zafiyeti de dizel makineleri ile bataryalarını şarj etmeleri için belli periyotlarda satha direk (şnorkel) sürerek içeri taze hava almalarıdır.[iii] Satha sürülen şnorkel direği, gizliliklerini sekteye uğratabilir. Özelikle deniz karakol uçakları ve deniz helikopterleri, radar ve kızılötesi sistemleri ile periskop ve şnorkel direklerini tespit edebilir.

Fransız Rubis sınıfı denizaltılar, en küçük boyutlu nükleer denizaltılar arasında yer alıyor.

Belirtilen nedenlerle klasik denizaltılar, sahalarında düşük süratlerle harekât icra ederler. Bu harekât tarzının bir sonucu olarak, geniş harekât alanlarında etkili olabilmek için çok sayıda klasik denizaltıya ihtiyaç vardır.  Bununla birlikte klasik denizaltılar, özellikle kendi kıyılarına yakın sularda denizden vazgeçirme stratejisi kapsamında çok etkili ve caydırıcı olurlar.[iv] Klasik denizaltılar, denizcilik literatüründe, özellikle denizden vazgeçirme yapan küçük donanmaların etkinliğini artırmak için önemli platformlar olarak görülmektedir. Deniz kontrolü ve hava üstünlüğü sağlanmasına ihtiyaç olmadan da görev yapabildikleri için zayıf bir aktörün daha güçlü bir aktöre karşı üstünlük kurmasına imkân sağlarlar.[v]

Nükleer Takatli Denizaltılar

Nükleer takatli denizaltılar, temel olarak ikiye ayrılmaktadır. İlki, nükleer enerjiyi sadece ana tahrik için kullanıp, silah olarak torpido, gemilere karşı güdümlü mermi ile kara hedeflerine karşı seyir füzelerini kullanan nükleer takatli hücum denizaltılarıdır (SSN[vi]). İkinci tip nükleer denizaltı ise hem tahrik sisteminde nükleer enerjiyi kullanan hem de silah olarak kıtalararası balistik nükleer füzeleri kullanan Nükleer Balistik Füze Denizaltılarıdır (SSBN). Klasik deniz harekâtı ve deniz kontrolü için SSN’ler kullanılır. SSBN’ler ise nükleer üçlünün (Nuclear Triad)[vii] bir ayağı olarak nükleer caydırıcılık kapsamında görev yaparlar. Bu makale kapsamında ilgilendiğimiz sınıf, birinci gruptaki nükleer takatli hücum denizaltıları SSN’lerdir. Nükleer hücum denizaltıları da iki grup altında toplanır. Birinci grupta, silah olarak sadece torpido kullanan SSN’ler; ikinci grupta ise hem torpido hem de yüksek miktarda seyir füzesi kullanan SSGN[viii]ler yer alır. Makalenin bu noktasından itibaren, nükleer hücum denizaltıları, kısaca nükleer denizaltı olarak ifade edilecektir.

Nükleer denizaltılar, klasik denizaltılarda saydığımız sürat zafiyeti ve güç sınırlaması gibi olumsuzluklara tabi değildir. Nükleer denizaltıların 7 ölümcül meziyeti olarak ifade edilen; esneklik, yüksek sürat, gizlilik, süreklilik (idame), erişim, otonomi ve silah gücü, onları, çok farklı bir seviyeye taşımaktadır.[ix]  Denizden vazgeçirme yerine doğrudan deniz kontrolünün sağlanması için kullanılırlar. Hatta Rusya, bu gemileri, “nükleer sualtı kruvazörü” olarak adlandırmaktadır.

Birleşik Krallık’ın SSN filosunda, Astute sınıfı denizaltılar görev yapıyor.

Dışarıdan taze havaya ihtiyaç duymadıkları için şnorkel yapmadan devamlı sualtında kalarak gizliliklerini kesintisiz olarak muhafaza edebilir ve çok uzun süreler (teorik olarak sınırsız) yüksek süratle ve daha derinlerde harekât icra edebilirler. Bu itibarla nükleer denizaltılar, hem gizlilik hem de sürat avantajını birlikte kullanırlar. Bu sayılan özellikler, onlara, harekât esnasında önemli avantajlar sağlar. Örneğin, bir hücum öncesi su üstüne sürdükleri periskopları tespit edilse dahi, hücum yapmayı müteakip derin umkta uzun süre yüksek süratle kaçınma manevrası yaparak izini rahatlıkla kaybettirebilirler. Derin umka dalarak 30 knot (deniz mili[x]/saat) sürat ile manevra yapan bir nükleer denizaltı, yarım saat içinde 30 mil, bir saat içinde 60 mil çapındaki bir bölgenin herhangi bir noktasında olabilir. Bu daire, her geçen dakika denizaltının lehine genişler; netice olarak muhasım tarafından bulunması gittikçe zorlaşır. Ayrıca, atılan muhasım torpidoları anında tespit ederek yüksek sürat ile sakınma yapabilirler.

Nükleer denizaltılar, sınırsız süre yüksek sürat yapabilme kabiliyetleri sayesinde çok geniş sahalarda harekât icra edebilir, uzun deniz geçişlerini kısa zamanda kat edebilirler. Sahildeki veya denizdeki komuta merkezi ile klasik denizaltılara nazaran daha rahat irtibat kurarak tıpkı suüstü gemilerinde olduğu gibi arka arkaya farklı görevlere sevk edilebilir, kısa sürede görev sahaları değiştirilebilir. Nükleer denizaltılar, gizlilik ve sürat avantajına sahip oldukları için Uçak Gemisi veya Suüstü Görev Gruplarına refakat edebilir, grubun önünde veya çevresinde destek sağlayabilir. Tüm bu özellikler, hem denizaltı gemi komutanı hem de karar mekanizmaları için esneklik sağlar.

Nükleer denizaltıların enerji, güç ve yüksek sürat kısıtlaması olmadığından, daha büyük boyutlarda inşa edilebilirler. Bu sayede daha fazla torpido ve güdümlü mermi taşıyarak kayda değer bir ateş gücü ile güç aktarımı sağlarlar. Tespit edilmeden yüksek ateş gücü ile uzun menzillerden kara hedeflerine taarruzlar gerçekleştirebilirler. Keza geniş yaşam yerleri kapasitesi sayesinde daha kapsamlı özel kuvvet harekâtı yapabilirler.

Dizel-elektrik denizaltılar, belirli büyüklükteki sahalarda karakol icra ederlerken nükleer takatli denizaltılar, boyutları 100’lerce millik çok geniş harekât alanlarında görev yapabilmektedir. Hatta bu denizaltılar, gerektiğinde, çok çabuk şekilde görev bölgelerini değiştirilebilmektedir.

Klasik denizaltıların bazı zafiyetleri nedeniyle büyük donanmalar, uzun zaman önce nükleer takatli denizaltılara yönelmiştir. ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’nın envanterinde sadece nükleer; Rusya, Çin ve Hindistan’ın envanterinde ise hem nükleer hem de klasik denizaltılar bulunmaktadır.

Rusya’nın Project 885 Yasen sınıfı denizaltılarından Severodvinsk.

1982 yılında İngiltere ile Arjantin arasında yaşanan Falkland Savaşı’nın önde gelen olaylarından biri, Conqueror isimli İngiliz nükleer hücum denizaltısının, General Belgrano isimli Arjantin kruvazörünü, 2 torpido atışı ile batırması olmuştur. Bu olayda gördüğümüz şekliyle bir nükleer denizaltı, krizin patlak vermesi akabinde güney yarı küreye kısa sürede intikal edip hasmın en önemli unsurunu bulup, komuta karargâhı ile gerekli rapor ve emirleri teati ettikten sonra, hasmına hücum ederek onu batırmış ve sonrasında kendi bekasını mutlak olarak sağlamıştır. Bunu ancak bir nükleer denizaltı başarabilirdi. Buna mukabil Arjantin’in envanterindeki; biri ABD yapımı Santa Fe (S-21), diğeri Alman menşeili Tip-209 sınıfı San Luis (S‑32) klasik denizaltıları, savaş süresince herhangi bir varlık gösterememiş, hiç gemi batıramamıştır.

Santa Fe, bir İngiliz denizaltı savunma harbi (DSH) helikopteri tarafından radarla tespit edilmesini müteakip su bombasının yanı sıra makineli tüfek ve havadan satha füze gibi bir denizaltıya karşı kullanılması olağandışı silahlarla taarruz edilerek etkisiz hale getirilmiştir. San Luis ise 1 ve 10 Mayıs’ta tespit ettiği İngiliz fırkateynlerine torpido hücumları gerçekleştirmesine rağmen torpidolardaki arıza ve hedeflerin torpido karşı tedbirleri uygulamaları neticesinde başarısız olmuştur.

Taktik açıdan bakıldığında, 2 klasik denizaltı ile Falkland Adalarının etrafında tam bir denizaltı kaplaması sağlamak mümkün değildir. Daha önce belirttiğimiz gibi, klasik denizaltılar, kendilerine tahsisli sahalarda görev yaparlar. Düşman gemileri sahalarına girerse taarruz geliştirebilir, girmezse harbi hedefsiz de geçirebilirler. San Luis denizaltısının, savaş alanında olduğu süre içinde, sadece 2 defa düşman gemileri ile karşılaşmış olması, buna örnek olarak gösterilebilir. Aslında, Arjantin denizaltılarının bu savaştaki öncelikli hedefleri İngiliz uçak gemileri olmasına rağmen temas sağlayamadıkları görülmektedir. Arjantin’in sadece bir adet nükleer denizaltısı olsaydı, yukarıda belirttiğimiz 7 ölümcül özellik ile harbin kaderini değiştirebilirdi. Özellikle sualtında yüksek sürati sayesinde harekât alanının hemen hemen tamamını kaplayarak uçak gemilerini bulup gereğini yapabilirdi.

Nükleer denizaltılar, saydığımız özellikleri ile eşsiz savaş platformlarıdır. 1990’lı yılların sonlarına kadar “yalnız kurt” olan nükleer denizaltılar, günümüzde ağ-merkezli harbin önemli bir düğüm noktası, sualtının hâkimi ve deniz gücünün ana unsurlarından biri haline gelmiştir.[xi]

Amerikan Deniz Kuvvetlerinin Virginia sınıfı SSN’si.

Dünyada Durum

Günümüzde 6 ülke nükleer denizaltıya sahiptir. Bunlar; ABD, Rusya, Fransa, Birleşik Krallık, Çin ve Hindistan’dır. ABD’de 68[xii], Rusya’da 36[xiii], Çin’de 19[xiv], Birleşik Krallık’ta 11[xv], Fransa’da 10[xvi], Hindistan’da 3 nükleer takatli denizaltı görev yapmaktadır ve yenileri inşa edilmektedir. Brezilya ve Kore Cumhuriyeti başta olmak üzere nükleer denizaltı çalışmaları olan farklı ülkeler de bulunmaktadır. Brezilya, gemi tipi olarak Fransa tasarımını alıp kendi reaktörü ile inşa etmektedir. Alvaro Alberto isimli gemi, 2018’de kızağa konmuştur. Geminin, 2030’lu yıllarda hizmete girmesi beklenmektedir. Gemi; 100 metre uzunluğunda, 6.000 ton deplasmanında ve 48 MW’lık nükleer-elektrik tahrik sistemi ile donatılmış olacaktır.[xvii] Kore Cumhuriyeti, 2019 yılında nükleer takatli denizaltı inşa etme yönündeki niyetini açıklamıştır. Avustralya, diğer bir potansiyel ülke olarak görülmektedir.[xviii] [xix]

Nükleer takatli hücum denizaltılarının boyutları çeşitlilik göstermektedir. En küçükleri olan Fransız Rubis sınıfı denizaltılar, 2.600 ton deplasmanında ve 73,6 metre uzunluğundadır. ABD’nin 2018 itibarı ile envanterinde 35 adet bulunan Los Angeles sınıfı denizaltıları, 6.900 ton deplasmanında ve 110 metre uzunluğunda; Rusya’nın Yasen sınıfı denizaltıları, 13.800 ton deplasmanında ve 130 metre uzunluğunda; Birleşik Krallık’ın Trafalgar sınıfı denizaltıları, 5.200 ton deplasmanında ve 85,4 metre uzunluğunda; Hindistan’ın Arihat sınıfı denizaltıları, 7.000 ton deplasmanında ve 111 metre uzunluğundadır. Büyüklüğe göre ihtiyaç duyulan reaktör gücü de yaklaşık 500 MW değerine kadar çıkabilmektedir. En küçük nükleer denizaltı tiplerinden olan Fransız Rubis’in reaktörü, 48 MW gücündedir. Akkuyu nükleer santralinin 4.800 MW olduğu dikkate alınırsa denizaltıdaki reaktörün yüzde bir oranında, bir hayli küçük olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir ifade ile yapım, işletme ve idamesinin daha kolay, maliyetinin de daha az olacağını söyleyebiliriz.

Amerikan Deniz Kuvvetlerinin Los Angeles sınıfı SSN’si.

Türkiye’deki Teknolojik Altyapı

Türkiye’de, Gölcük Tersanesi’nde, Alman lisansı ile 1980’lerden itibaren 3 adet AY sınıfı, 4 adet PREVEZE sınıfı ve 4 adet GÜR sınıfı klasik denizaltı inşa edilmiştir. Son olarak, uluslararası literatürde Tip-214TN olarak adlandırılan REİS sınıfı 6 adet denizaltı Gölcük Tersanesinde inşa edilmektedir.[xx] Tüm bu süreç içerisinde, zor ve özel bir gemi inşa yöntemi konusunda yeterli tecrübe ve bilgi birikimi edinilmiştir. Diğer taraftan, GENESİS (Gemi ENtegrE Savaş İdare Sistemleri), MÜREN SYS (Milli Üretim Entegre Sualtı Savaş Yönetim Sistemi) gibi çeşitli projeler ile komuta kontrol ve diğer tüm kritik görev yazılımları Türkiye’de geliştirilebilir hale gelmiştir. Ayrıca, torpido ve güdümlü mermiler de milli olarak geliştirilmektedir. Geriye kalan tek kritik ihtiyaç, nükleer enerji reaktörünün inşası veya teminidir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Türkiye’de nükleer enerji ile ilgili her türlü politikayı belirlemekten sorumlu kurumdur. 1956 yılında kurulan kurumun görevleri arasında;

  • Nükleer enerji teknolojilerinin ülke yararına kullanılmasında izlenecek ulusal politika ve strateji önerilerini hazırlamak,
  • Ülkenin bilimsel teknik ve ekonomik kalkınmasında nükleer enerji, radyasyon ve hızlandırıcı teknolojilerinden yararlanılmasını mümkün kılacak her türlü araştırma, geliştirme, yenilik, tasarım, teknoloji edinme, üretim, test, yerlileştirme çalışmalarını yapmak veya yaptırmak,
  • Bu kapsamda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve özel sektör kuruluşları ile işbirliği yapmak ve ortak projeler yürütmek yer almaktadır.[xxi]

Türkiye’de, en eskisi Hacettepe Üniversitesinin Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü olmak üzere bu alanda yükseköğretim yapan bölümler ve enstitüler bulunmaktadır. Ayrıca, eğitim ve araştırma amaçlı nükleer reaktörler de işletilmektedir. Bunlardan Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde 2 adet reaktör, İTÜ Enerji Enstitüsünde bir araştırma reaktörü (Triga Mark II) bulunmaktadır. Diğer taraftan, yapımı süren Akkuyu Nükleer Enerji Santrali’nin ilk ünitesinin 2023 yılında hizmete girmesi beklenmektedir. Sonuç olarak, nükleer enerjinin işletimi ve yönetimi konusunda Türkiye’de yeterli kadro, altyapı, bilgi ve tecrübe birikimi bulunmaktadır.

Nükleer denizaltılar, özel kuvvet unsurlarının hedef bölgeye çıkarılmasında da rol oynayabiliyor. Fotoğrafta, Amerikan Deniz Kuvvetlerinin, Virginia sınıfı SSN’si USS North Carolina (SSN 777), Hawai açıklarında yapılan tatbikat sırasında görülüyor.

Milli Denizaltı

Türkiye, savunma sanayisi alanında ulaştığı kabiliyetlerle Milli Denizaltı (MİLDEN) projesi kapsamında, kendi özgün denizaltısını geliştirmeyi hedeflemektedir. Proje kapsamında yürütülen çalışmalar için büyük bir emek, zaman ve kaynak harcanacaktır. Geminin tasarımında tahrik sistemi, temel esaslardan birini oluşturacaktır. Baştan dizel-elektrik tahrik sistemine karar verilmesi durumunda, sonradan nükleer tahrik sistemine geçiş sağlamak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle tahrik sistemine karar verilirken çok iyi düşünülmelidir. MİLDEN ile elde edilecek kabiliyetin, uzun sürecek projede harcanacak yoğun emeğin karşılığını vermesi arzu edilir. Bu nedenle çok sayıda klasik denizaltı yapmaktansa az sayıda nükleer denizaltı inşa etmenin getireceği avantajlar, elde edilecek “stratejik ve psikolojik caydırıcılık” ile kazanılacak ilave harekât yetenekleri dikkate alınmalıdır.

Nükleer takatli denizaltıların maliyetlerinin yüksek olduğu ileri sürülebilir. Maliyet konusuna açık kaynaklardan bakıldığında; Fransız Rubis sınıfı nükleer denizaltısı için 377 milyon dolar, ABD’nin Los Angeles sınıfı denizaltısı için 1,59 milyar dolar, Birleşik Krallık’ın Astute sınıfı denizaltısı için 2,5 milyar dolar, Rusya’nın Yasen sınıfı denizaltısı için ise 800 milyon dolar gibi birbirinden farklı rakamlar olduğu görülmektedir. Burada geminin büyüklüğü, teknolojisi ve yapım yeri gibi faktörler etkili olmaktadır. Özellikle batıdaki yüksek işçilik maliyetleri, fiyat farklarında dikkat çekmektedir. Havadan bağımsız tahrik (AIP) sistemli bir klasik dizel-elektrik denizaltının maliyetinin ise yaklaşık 500 milyon dolar civarında olduğu açık kaynaklarda görülmektedir.

Harekât etkinliğini mukayese ettiğimizde, bir nükleer denizaltının klasik denizaltılara nazaran çok daha geniş bir alanda etkili olabildiği, çok süratli olarak alan değiştirebildiği ve uzaklara çok çabuk intikal edebildiği görülmektedir. Tüm belirttiğimiz özellikler sayesinde bir veya en fazla 2 nükleer denizaltı, Doğu Akdeniz’in tamamına etki edecek şekilde kullanılabilir ve gerektiğinde uzak coğrafyalara, çabuk ve hızlı bir şekilde gönderilebilir.

MİLGEM’e bakarak, gemi tasarımı için en az 8-10 yıllık bir sürenin gerekebileceğini; bir denizaltı inşasının ise 5 yılda tamamlanabileceğini söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle bugün başlansa ilk gemi, 15 yıl sonra hazır olacaktır. Bu zaman zarfında, ülkedeki nükleer enerji kültürü altyapısı kullanılarak Deniz Kuvvetleri bünyesinde nükleer enerji konusunda subay, mühendis, operatör, teknisyen vb. personel yetiştirilebilir, gerekli altyapı ve tesisler hazırlanabilir. Gemi için ihtiyaç duyulan nükleer reaktör, tıpkı nükleer enerji santrallerinde olduğu gibi yurt dışından da tedarik edilebilir.

Türk Denizaltı Filosu, Akdeniz’deki en güçlü klasik denizaltı filolarının başında geliyor.

Sonuç ve Değerlendirme

Yukarıda belirttiğimiz faktörler ışığında; Akdeniz gibi geniş alanlarda, bir veya 2 nükleer denizaltı ile daha etkili olunacağı; klasik denizaltı ile benzer etkinlikte bir görev için çok sayıda denizaltıya ihtiyaç olabileceğini söyleyebiliriz. Çok sayıda klasik denizaltının toplam maliyeti ve gemilerin uzun yıllara yayılan inşa sürecini dikkate aldığımızda, azami 1-1,5 milyar dolarlık orta büyüklükte bir nükleer denizaltının, hem çok daha maliyet-etkin, hem de “oyun değiştirici seviyede caydırıcı” olacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca, MSI Dergisinin 198’inci sayısındaki makalemizde[xxii] belirttiğimiz üzere deniz kontrolü ve güç aktarımı stratejisi çerçevesinde, Açık Deniz Görev Kuvveti/Grubunun denizaltı desteği, nükleer denizaltı ile daha etkin olarak yapılabilecektir.

Açık kaynaklardan da anlaşılabileceği üzere, Türk Denizaltı Filosu, Akdeniz’deki en güçlü klasik denizaltı filolarının başında gelmektedir.[xxiii] Özellikle çevre denizlerde çok etkili bir şekilde görev yapmakta ve caydırıcılık sağlamaktadır. Diğer taraftan, nükleer denizaltılar, yukarıda bahsedilen özellikleri ile harekât ve diplomasi alanında “oyun değiştirici” bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle mevcutla aynı tip denizaltıdan yapmaktansa harcanacak emeğin, ilave yetenekler kazandıracak ve “stratejik ve psikolojik caydırıcılık” sağlayacak bir platform için yönlendirilmesi daha faydalı olacaktır. Mevcut klasik denizaltı filosuna birkaç nükleer denizaltı ilavesi ile her iki tipin avantajları bütünleştirilerek denizaşırı harekât dâhil her türlü coğrafyada üstün bir sualtı hakimiyeti sağlanabilir. Gelecekte klasik denizaltı ihtiyacı devam ettiği takdirde, kendisini ispat etmiş mevcut Alman tasarımlarının Türkiye’de inşasına devam edilebilir. Bunca emek ve zaman harcayıp benzer tipte klasik denizaltı yapmanın marjinal bir faydasının olmadığını değerlendirmekteyiz.

Nükleer olsun klasik olsun, denizaltı tasarımının çok uzun zaman alması nedeniyle Anadolu amfibi hücum gemisinde olduğu gibi nükleer denizaltı için hazır bir tasarım alınıp kısa bir sürede Türkiye’de inşa edilmesi de düşünülebilir. Bu sayede tasarım için gerekli olan yaklaşık 10 yıllık süre tasarruf edilmiş olacaktır.

Netice olarak, geniş harekât alanlarında; menzil, beka ve yakıt sıkıntısı çekmeden görev yapabilecek, suüstü ve kara hedeflerine torpido ve güdümlü mermilerle taarruz edebilecek nükleer takatli hücum denizaltılarının inşa edilmesi hedeflenmeli; MİLDEN bu doğrultuda tasarlanıp inşa edilmelidir.

Kaynakça


[i] Submarine Warfare, https://fas.org/man/dod-101/sys/ship/submarine.htm

[ii] M.Haluk Baybaş, Türk Deniz Kuvvetleri için Hangi Deniz Stratejisi? Deniz Hâkimiyeti, Deniz Kontrolü ve Denizden Vazgeçirme/Caydırma… Ya Güç Aktarımı?, MSI Dergisi, Sayı 198, Eylül 2020, s.65-66

[iii] Submarine snorkel, https://en.wikipedia.org/wiki/Submarine_snorkel#Operational_limitations

[iv] Submarine Warfare, https://fas.org/man/dod-101/sys/ship/submarine.htm

[v] Andersson, Jan Joel (2015) “The Race to the Bottom,” s.1

[vi] SS, denizaltı gemisi, N nükleer takatli olduğunu gösterir

[vii] Nuclear triad; Nükleer caydırıcılığın üç bileşenini ifade etmektedir. 1. Stratejik bombardıman uçakları, 2. Karaya konuşlu kıtalararası balistik füzeler, 3. Nükleer Balistik Füze Denizaltıları (SSBN)

[viii] Nükleer Takatli Güdümlü Füzeli Denizaltı, (Guided Missile Submarine, Nuclear Powered)

[ix] Geoffrey Till, Sea Power, A Guide for the Twenty-First Century, s.124

[x] 1 deniz mili=1,852 kilometre

[xi] Patton, James H. Jr. (2005) “The Submarine as a Case Study in Transformation:Implications for Future Investment,” Naval War College Review: Vol. 58 : No. 3 , Article 9. s.6

[xii] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_currently_active_United_States_military_watercraft#Attack_submarines

[xiii] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_active_Russian_Navy_ships

[xiv] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_active_People%27s_Liberation_Army_Navy_ships#Nuclear_ballistic_missile_ submarine

[xv] https://en.wikipedia.org/wiki/Royal_Navy_Submarine_Service#Fleet_submarines

[xvi] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_submarines_of_France

[xvii] Brazilian SSN Alvaro Alberto to be commissioned in 2034 (navyrecognition.com)

[xviii] Nuclear-Powered Ships, https://www.world-nuclear.org/information-library/non-power-nuclear-applications/transport/nuclear-powered-ships.aspx

[xix] Nuclear Submarine Game Changer: New Countries To Go Atomic, https://www.forbes.com/sites/hisutton/2019/11/03/nuclear-submarine-game-changer-new-countries-to-go-atomic/#c06b6371d74b

[xx] List of submarines of the Turkish Navy, https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_submarines_of_the_Turkish_Navy

[xxi] Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Tarihçe https://www.taek.gov.tr/tr/kurumsal/services.html

[xxii] M.Haluk Baybaş, Türk Deniz Kuvvetleri için Hangi Deniz Stratejisi? Deniz Hâkimiyeti, Deniz Kontrolü ve Denizden Vazgeçirme/Caydırma… Ya Güç Aktarımı?, MSI Dergisi, Sayı 198, Eylül 2020, s.65-66

[xxiii] Submarine Fleet Strength by Country (2020), https://www.globalfirepower.com/navy-submarines.asp

Loading

İlgili İçerikler

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanmaktadır. Bu konuda bilgi sahibi olduğunuzu düşünüyoruz, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Detaylı bilgi almak için tıklayın.