M. Haluk BAYBAŞ / mhbaybas@gmail.com
Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi,
ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır.
Atatürk
Denizden güç aktarımının Türkiye için önemli ve gerekli olduğu sonucuna, MSI Dergisi’nin 198’inci (Eylül 2020) sayısındaki yazımızda ulaşmıştık. Türkiye, bölgesel bir güç olarak çevresinde meydana gelen siyasi gelişme ve rahatsızlıklara, milli menfaatleri doğrultusunda müdahil olmak durumunda kalmaktadır ve gelecekte de kalacaktır. Bölgesel güç olmanın gereği olarak, askeri güç, deniz aşırı coğrafyalarda da etkili bir şekilde kullanılabilmelidir. Uçak gemisi, bu ortamda, Türkiye için elzem bir platformdur.
Ülkelerin savunması, artık sınırların çok daha ilerisinden başlamaktadır. Sınırların korunması, deyim yerindeyse işin alfabesidir. Kanaatimizce Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) daha geniş anlamdaki görevi, küresel boyutta milli menfaatlerin korunmasına yardımcı olmaktır. Zira tüm dünya Türkiye’nin ilgi sahası haline gelmişken diğer milli güç unsurları ile birlikte, askeri etki alanının da genişletilmesi ihtiyacı kaçınılmazdır. Denizaşırı harekât ve denizden güç aktarım kabiliyetlerinin geliştirilmesi, TSK’nın bu görevini daha etkin bir şekilde yerine getirilebilmesini sağlayacaktır.
Deniz Kuvvetleri Sınıflandırmaları
Konuya, ilk önce deniz kuvvetleri sınıflandırmaları penceresinden bakalım. Dünya literatüründe deniz kuvvetleri, çeşitli sınıflandırma veya ligler ışığında tasnif edilebilmektedir. En detaylı sınıflandırmalardan biri, deniz kuvvetlerini 9 gruba ayırmaktadır[i]:

- Tam Kapsamlı Küresel Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri (Örneğin Amerikan Deniz Kuvvetleri)
- Kısmi Ölçekte Küresel Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri (Örneğin 1990’ın Sovyet Deniz Kuvvetleri, Birleşik Krallık Deniz Kuvvetleri)
- Orta Ölçekte Küresel Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri (Örneğin Fransız Deniz Kuvvetleri)
- Orta Ölçekte Bölgesel Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri (Örneğin Hint, Çin ve Japon Deniz Kuvvetleri)
- Bitişik Bölge Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri (Örneğin Portekiz, Mısır ve İsrail Deniz Kuvvetleri)
- Açık Deniz Savunma Deniz Kuvvetleri (Örneğin Norveç Deniz Kuvvetleri)
- Kıyı Suları Savunma Deniz Kuvvetleri (Örneğin Umman ve Singapur Deniz Kuvvetleri)
- Kolluk Deniz Kuvvetleri
- Sembolik Deniz Kuvvetleri
Bu sınıflandırmada başat özelliğin, “güç aktarımı” olduğu görülmektedir. Türk Deniz Kuvvetlerini, mevcut haliyle (ANADOLU gemisi olmadan) 5’inci sırada, Bitişik Bölge Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri olarak sınıflandırabiliriz. Özellikle Akdeniz dâhilinde etkili bir şekilde güç aktarımı yapılabilmesi, başta ifade ettiğimiz gibi milli menfaatler açısından zaruri görülmektedir. Yani yukarıdaki tasnife göre en azından 4’üncü sıraya (Orta Seviye Bölgesel Güç Aktarımı Yapabilen Deniz Kuvvetleri) çıkılmalıdır.
Denizden Güç Aktarımının Gereklilikleri
Güç aktarımını, deniz kuvvetleri gücünün sahildeki olaylar ve hedefler üzerinde etkin olacak şekilde kullanılması olarak daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Bu etkiyi, amfibi harekâtla bir kara parçasının ele geçirilmesi mertebesindeki büyük çaplı bir harekâttan; seyir füzesi angajmanları, deniz topçu ateş desteği, hava sahasının kontrolü, sahildeki harekâtın komuta kontrolü gibi daha küçük çaplı harekât şekillerinde de görebiliriz.[ii] Karaya ve karadaki hedeflere etkili bir şekilde nüfuz edemeyen bir deniz kuvveti, esasen eksiktir. İngiliz stratejist Julian Corbett’in; “güç aktarımı, deniz kuvvetlerine sahip olmanın nihai haklı sebebidir”[iii] sözü de aslında bu hususu perçinlemektedir.
Neden Uçak Gemisi?
Güç aktarımının amfibi harekât haricindeki şekli, etkin bir hava harekâtı ve havadan satıh hedeflerine taarruz yeteneği sağlayan uçak gemileridir. Uçak gemileri, son derece güçlü, sonsuz derecede esnek kullanım alanları sağlayan, kıyılardan binlerce kilometre ötede ortaya çıkan krizlere ve potansiyel tehditlere karşı geniş bir yelpazede tepki ve yanıtlar verebilen savaş makineleridir.[iv] Uçak gemileri ile ilgili birçok farklı, yanlı, yanlış, abartılı bilgi ve görüşler, çeşitli ortamlarda dile getirilmektedir. Konuya uçakların özellikleri ile başlayalım.
Eski tanımlama ile “av/bombardıman”, günümüz tanımlaması ile “çok maksatlı avcı uçakları”, taşıdıkları azami 8-9 ton civarındaki mühimmatı kısa bir süre içinde hedefe bırakabilme kabiliyeti sayesinde, hem manevra hem de ateş gücü açısından önemli harp platformlarıdır. En önemli kısıtlamalarından biri, havada kalma süreleri ve harekât yarıçaplarıdır. F‑16 gibi uçakların harekât yarıçapı, görev yüklerine göre değişkenlik göstermekle birlikte, 300 ile 500 deniz mili civarındadır.[v] [vi] 500 deniz mili menzil ile bu uçaklarla Doğu Akdeniz’de (Girit Adasının batısından geçen boylamın doğusu) etkili bir hava harekâtı icra edilebilir; ancak hedef menzili Orta Akdeniz’e doğru kaydığında, etkinlik doğal olarak azalacaktır.

Harekat yarıçapı, tanker uçaklarıyla bir miktar arttırılabilse de hedef bölgesine uzun intikal süresi ve ikmal esnasında harcanan vakit, genel toplamda sorti sayısını kısıtlar. Uzun intikal süresi de harekât emniyetini riske sokabilir. Diğer taraftan tanker uçağından sadece yakıt ikmali yapılabilir; mühimmat için yine ana üsse dönmek zaruridir.[vii] Önemli olanın günlük sorti miktarını arttırmak, hedef bölgesine kısa sürede erişebilmek ve ani çıkan tehditlere karşı çabuk reaksiyon gösterebilmek olması durumunda, bu ve benzeri birçok sebep nedeniyle tanker uçakları, önceden planlı harekâtlar kapsamında belli bir oranda etkinlik sağlasa da uçak gemilerinin yerini almaları mümkün değildir. Zaten aksi olsaydı, ABD ve diğer bazı ülkeler, uçak gemilerine bu kadar yatırım yapmazlardı.
Harekât alanında hava sahasının kontrolü ve üstünlüğü için bölgeye yakın olmanın gerekliliği vardır. Günlük üretilecek sorti miktarını arttırmak, ani çıkan ihtiyaçlara süratle cevap verebilmek için ya bölgeye yakın emniyete alınmış bir hava meydanı veya bir uçak gemisi gereklidir. Emniyete alınmış bir hava meydanının teçhiz edilmesi ve hava filolarının intikal etmesi de uzun süren bir hazırlık gerektirir. Uçak gemisi ise denizlerin seyrüsefer serbestisinden faydalanarak hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan, hiçbir ülkenin iznine tabi olmadan, çok kısa bir zaman içinde hedef bölgenin emniyetli bir mesafesine kadar yaklaşarak her türlü reaksiyonu anında verebilir.
Orta büyüklükteki bir uçak gemisi, üstündeki 30-40 uçak ve taşıdığı devasa mühimmat kapasitesi ile küresel çapta etki ve stratejik caydırıcılık sağlar. Bu caydırıcılığı ve harekât esnekliğini, anakaraya konuşlu uçaklarla sağlamak mümkün değildir.
Uçak gemileri, bu özellikleri ile zapt edilmez kaleler ve diplomasinin baş aktörleri olarak görülmektedir. ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın, “Bir uçak gemisi, 100.000 ton diplomasidir.”[viii] sözü bu durumu özetlemektedir.
Uçak gemileri, çok esnek görev yelpazesi ile deniz ve hava unsurlarının birleşimi olan birçok faaliyeti başarı ile yerine getirirler. Bu görevlerin, aşağıda belirtilenlerle sınırlı kalmamak kaydıyla başlıcaları şöyle sıralanabilir:
- En az 300 deniz mili yarıçapındaki sahada; hava, suüstü, sualtı dâhil tüm taktik resmin tesis edilmesi
- Sabit veya hareketli kara hedeflerine taarruzlar geliştirmesi
- Deniz kontrolünün tesis edilmesi
- Taarruzi hava harekâtı ve hava üstünlüğünün sağlanması
- Dost kara unsurlarına yakın hava desteği sağlanması
- Muhasım hava savunma ve şebekelerinin elektronik olarak bastırılması
- Deniz ulaştırma hatlarının korunması
- Yasadışı örgüt ve teröristlerden kaynaklanan krizlere müdahale
- İleride konuşlanma ile caydırıcılık sağlanması
- İnsani yardım harekâtı

Uçak gemileri, günümüzün en büyük harp gemileridir. Her ne kadar pahalı olsalar da gün geçtikçe daha fazla ülke, uçak gemisi veya uçak taşıyabilen platforma sahip olmaktadır. Bunun başlıca sebepleri arasında, yüksek mühimmat kapasiteleri ve hareketli olmaları gelmektedir. Ayrıca, maliyet‑etkinlik ve taarruz çeşitliliğine bakıldığında, uçak gemileri öne çıkmaktadır. Nimitz tipi bir uçak gemisi, 4.000 seyir füzesine eşdeğerde mühimmat taşıyabilmektedir.[ix] En büyük muharip gemilerden olan Ticonderoga sınıfı kruvazörlerin, seyir füzesi fırlatabilecek 122 dikey lançeri olduğu dikkate alındığında, uçak gemisi kapasitesinin büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Bu miktardaki bir ateş gücünü, dünyanın herhangi bir noktasına götürmenin daha kolay, ekonomik ve özgür bir şekli yoktur. Daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik; muharebe sahasında istediğiniz yer ve zamanda yüksek ateş gücü toplayabilmek esastır.
Uçak gemileri, herhangi bir kriz durumunda, çok çabuk reaksiyon göstererek kısa sürede harekât alanına intikal edebilir. Örneğin, NATO’nun 1992 Haziran’ında Adriyatik’te başlattığı Safeguard Harekâtı için, uçak gemisi grubu 10 gün içinde görev yerini almasına karşın, İtalya’daki NATO Jaguar hava meydanlarının aktif hale getirilmesi 3 ayı bulmuştu.[x] Her an harekâta hazır olmak ve en kısa sürede reaksiyon göstermek, deniz kuvvetlerinin doğasında olan bir özelliktir.
Günümüzde, 10 ülkenin gerçek manada uçak gemisi bulunmaktadır. ABD, 11 uçak gemisi ile lider konumdadır. İngiltere ve Çin 2; Fransa, Hindistan[xi] ve Rusya orta ölçekte 1’er uçak gemisi; İtalya 2, İspanya 1 hafif uçak gemisi (Juan Carlos, Harrier uçaklarını kullanıyor), Tayland 1 hafif uçak gemisi sahibidir. Japonya, 2 adet Izumo sınıfı helikopter gemisini, F-35B’leri konuşlandırarak hafif uçak gemisi haline dönüştürmeye karar vermiştir.[xii] Ayrıca, Avustralya, Brezilya, Mısır ve Kore Cumhuriyeti’nin büyük helikopter gemileri bulunmaktadır ve bunlar kısa mesafeden kalkış ve dikey iniş (Short Take-Off and Vertical Landing / STOVL) tipi uçaklarla uçak konuşlandırılabilen gemiler haline kolaylıkla dönüştürülebilir. Kore Cumhuriyeti, F-35B konuşlandırabilecek bir uçak gemisi inşa edeceğini açıklamıştır.[xiii] Singapur’un da F-35B konuşlandırabilecek bir hafif uçak gemisi üzerinde çalışmalar yaptığı açık kaynaklarda görülmektedir.

Türkiye’nin Uçak Gemisi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, çeşitli vesilelerle birkaç defa uçak gemisine sahip olma hedefi dile getirilmiştir. Yazının başında ifade ettiğimiz üzere, Türkiye Cumhuriyeti, Akdeniz havzası başta olmak üzere dünya üzerindeki rahatsızlık ve sıkıntılara müdahil olup yönlendirmek ve masa başında yer alma niyeti doğrultusunda, diplomatik gücünü stratejik askeri güç ile tahkim etmelidir. “Bölgesel ve küresel her meselede sözü dinlenen, duruşu dikkate alınan, tarafı ağırlık kazanan bir ülke konumu”[xiv] askeri güçle daha da kuvvetlendirilmelidir.
1990’lı yılların sonlarından itibaren, “Cumhuriyet Donanması’nın uçak gemisine sahip olma hedefi, İspanya ve İtalya örneklerinde olduğu gibi Soğuk Savaş sonrası kuvvet planlamasına alındı.”[xv] Ancak doğrudan ilgisi olmasa da deprem vs. bahane edilerek çeşitli iç dinamikler neticesinde maalesef gerçekleştirilemedi.
Karşı Argümanlar Ne Kadar İsabetli?
Şimdi de uçak gemisine karşı olan argümanların başlıcalarına bir göz atalım. Birincisi, “uçak gemisinin çok pahalı olması iddiası”. Evet, bir savaş gemisi olarak uçak gemileri, nükleer balistik füze denizaltıları (SSBN) ile birlikte, maliyet olarak en üstte yer alır. Bazıları ABD’nin süper uçak gemilerini örnek göstererek 11-13 milyar dolar gibi aşırı maliyetlerle yanlış algılar yaratmaktadır. Oysa Türkiye için önerdiğimiz orta ölçekteki bir uçak gemisinin batıdaki tedarik maliyeti, 2-3 milyar dolardır.[xvi] [xvii] Bu maliyetin, Türkiye’deki düşük üretim giderleri dikkate alındığında, daha da alt seviyelere ineceğini söyleyebiliriz.

Konuya mukayese açısından bakarsak F‑35 programı devam etseydi lojistik altyapı yatırımları ile birlikte, yaklaşık 100 uçağın ilk maliyeti (bunların içinde deniz kuvvetleri için uçak yoktur), tahminen 10-12 milyar dolar civarında olacaktı. Daha önce belirttiğimiz üzere karaya konuşlu uçakların misyon ve hedefleri bellidir: Anakaranın yakın çevresinde harekat icra etmek ve esas olarak anavatanı korumak. Mevcut 300[xviii] civarındaki muharebe uçağına, uçak gemisi için 30-40 adet daha ilave ederek küresel ölçekte etkili olmak için, en az 10 yıllık bir ödeme takvimine yayılan 2‑3 milyar dolar çok mu diye sormamız lazım. Her ne kadar pahalı görünse de geminin inşasında bolca kullanılacak malzeme, nispeten ucuz olan çeliktir. Radar, sensör ve komuta kontrol sistemlerinin neredeyse tamamı, yerli ve milli olarak yapılabilecektir. Dolayısıyla harcanacak maddi kaynak, büyük oranda yurt içinde kalacak ve ekonomiye katkı da sağlayacaktır.
Yine maliyet bağlamında, uçak gemisinin korunması için ilave suüstü ve sualtı platformlarının da tedarik edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir. Bu önermeye de katılmak mümkün değildir. Zira deniz kontrolü sağlayacak bir donanma vücuda getirmek esas ise -ki Türk Deniz Kuvvetlerinin stratejisi bu yöndedir- zaten muhrip, fırkateyn ve denizaltılara sahip olunması gereklidir. Deniz Kuvvetlerinin, uçak gemisi olsun veya olmasın planlarında muhrip (TF-2000), fırkateyn (İstif Sınıfı, TF‑100), lojistik destek gemisi (DİMDEG) ve denizaltı (Reis, MİLDEN) tedarikleri bulunmaktadır. Dolayısıyla bu platformları ilave bir maliyetmiş gibi göstermek yanlıştır. Bu unsurlar, deniz kontrolü sağlamak için oluşturulan donanmanın olmazsa olmazlarıdır. Kullanım konsepti kapsamında, sadece uçak gemileri değil, denizaltılar hariç genelde donanma gemilerinin tamamı görev grupları şeklinde harekât icra ederler. Uçak gemisi de bu görev gruplarına dâhil olacaktır.[xix] ANADOLU (LHD) için de bu belirtilen görev grubu unsurları zaten gereklidir. Hem ANADOLU hem de uçak gemisi görev grubu için envanterdeki harbe hazır muhrip, fırkateyn, lojistik destek gemisi ve yardımcı destek kapsamındaki klasik denizaltılarla görev grupları teşkil edilebilecektir.
İşletme ve bakım maliyetlerinin çok fazla olacağı ileri sürülmektedir. ANADOLU Çok Maksatlı Amfibi Hücum gemisi, 232 metre uzunluğunda ve 28.000 ton deplasmanındadır. Orta ölçekteki bir uçak gemisinin boyu 290 metre, deplasmanı ise 45.000 ton civarındadır. Mukayese edildiklerinde, benzer nitelik ve büyüklükteki platformlardır. Silah ve sistemlerinde de önemli bir fark olmayacaktır. Zaten uçak gemilerinde, kısa menzilli hava savunma sistemleri dışında silah bulunmamaktadır. Tek fark, üzerine konacak olan uçaklardır. 300 civarında muharip uçağa sahip olan Türkiye’nin, 40 adet daha fazla uçağa sahip olması ve büyük bir tankeri andıran bir geminin yakıt masrafı mı maliyetleri çok fazla arttıracaktır? Bu husus da şişirilmiş batı rakamları ile değil, gerçekçi olarak, yerli-milli maliyetler ile tekrarlara düşmeden hesaplanmalıdır. Eğer 40 ilave uçak hakikaten sınırları zorlayacaksa o zaman bu sayı, hava kuvvetleri uçak sayısından ikame edilebilir. Neticede uçak gemisi ve üzerine konuşlu uçaklar da ülkeyi savunacak, hem de bu görevi ilerden yapacaktır.
Bazılarının iddia ettiği gibi uçak gemisi, Türkiye için “pahalı bir oyuncak” olmayacak, Türkiye’nin küresel siyasi ve ekonomik çıkarlarının korunmasında önemli bir güç odağı olacaktır. Uçak gemisi grubunun sağlayacağı caydırıcılık ile hem ekonomik hem de siyasi kazanımlar elde edilebilecek, gerektiğinde etkin bir zorlayıcı diplomasi uygulanabilecektir.
İkinci karşı argüman, “uçak gemilerinin okyanusa kıyısı olan ülkeler için gerekli olduğu”dur. Konunun esasen okyanusa kıyıdaş olmakla hiçbir ilgisi yoktur. Literatürde bu yönde bir ifadeye rastlanmamıştır. Devletin politik hedefleri, karaya konuşlu uçak filolarının menzilinin ötesindeki askeri hedefleri etki altına almayı gerektiriyorsa uçak gemileri gereklidir. İtalya’nın da okyanusa kıyısı yoktur; ancak 2 uçak gemisi vardır. Ayrıca, uçak gemileri ille de okyanuslarda kullanılır diye bir doktrin de mevzu bahis değildir. Örneğin, 1991’deki Körfez Harekâtı’nda Irak’a yapılan müdahalede, ABD’nin uçak gemileri Kızıldeniz’de ve Basra Körfezi’nde, İngiliz uçak gemisi Doğu Akdeniz’de konuşlanmış ve hücumlarını anılan kıta içi denizlerden gerçekleştirmiştir.

Üçüncü karşı argüman, “Türkiye veya Kıbrıs’ın zaten bir uçak gemisi olduğu ve o nedenle ihtiyacımızın olmadığı”dır. Deniz stratejisinde her zaman belirtildiği üzere, gemilerin en önemli özelliği, hareketli olmalarıdır. Nerede ihtiyaç varsa o bölgeye çok çabuk bir şekilde intikal edebilmeleridir. Bir savaş gemisi, harekât sürati ile (≈18 Knot) 24 saatte 432 deniz mili yol kat eder. Mukayese için Ege Denizi, kuzey-güney istikametinde 350 deniz mili civarındadır. Sabit bir kara parçası olan Kıbrıs’ın, Türkiye için uçak gemisi olarak görülmesi, deniz stratejisi açısından büyük bir hatadır; çünkü sabittir. Kıbrıs, İngiltere adına Doğu Akdeniz’de uçak gemisi görevi görebilir. Zira İngiltere’nin anakarası, kuş uçuşu 1.700 deniz mili uzaktadır. Dolayısıyla Kıbrıs Ada’sındaki Agrotur İngiliz hava üssü, Doğu Akdeniz’e ve Orta Doğu’ya etki edebilmesi açısından İngiltere’ye imkânlar sağlamaktadır; yani “İngiltere için bir nevi uçak gemisi” görevi görmektedir. Ancak Türkiye sahillerine sadece 70 km mesafede olan Kıbrıs’ın, Türkiye için de aynı manaya geldiğini ve benzer bir avantaj sağladığını söylemek mümkün değildir.
Türkiye’nin kendisinin uçak gemisi olarak anılması ise daha da anlamsız ve hatalı bir önermedir. Bu düşünce tarzına göre, o zaman her ülke kendi kendisinin zaten uçak gemisidir ki bu da hiçbir ülkeye karşı, mevcut coğrafi durumunun ötesinde herhangi bir üstünlük sağlamamaktadır.
Dördüncü karşı argüman, “Türkiye, emperyal bir devlet değildir. O nedenle de Türkiye’nin uçak gemisine ihtiyacı yoktur.” ifadesidir. Eldeki silahlı kuvvetin ne maksatla ve nasıl kullanılacağı, o ülkenin uluslararası politik hedefleri ile alakalıdır. Genelde silahlı kuvvetler, özelde de uçak gemileri, ille de emperyal amaçlar için kullanılacak diye bir kural yoktur. Neticede askeri güç, politikanın hedeflerine ulaşabilmesi için bir araçtır. Nasıl, hangi maksat için kullanılacağına politik makamlar karar verir. Politika, sömürmek üzerine kurulursa başka; zulümlere karşı durmak, kazan-kazan temelinde milli çıkarların korunması üzerine kurulursa başka bir durumdur.
Beşinci karşı argüman da uçak gemilerinin modasının geçtiği iddiasıdır. Kısaca örneklerle cevap vermek gerekirse ABD’nin halen yeni uçak gemisi inşa programını yürütmekte olduğu, İngiltere’nin daha yeni 2 adet uçak gemisini hizmete soktuğu ve bir kısım ülkelerin, ilk defa da olsa uçak gemisi tedarik edinme yolunda adımlar attığı bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla en azından önümüzdeki 100 yıl içinde çeşitli büyüklükteki uçak gemileri hizmette olmaya devam edecektir.
Altıncı karşı argüman, uçak gemilerinin hava ve sualtı tehditlerine karşı zayıf olduğudur. Başta ABD olmak üzere çeşitli çevrelerin söylemine göre, en büyük savaş gemileri olan uçak gemilerinin, kapsamlı mukavim tekne yapısı ve yüzlerce su geçirmez bölmesi nedeniyle batırılması çok zordur. İkinci olarak, her taarruz silahına karşı kullanılabilecek çeşitli silah ve sistemler ile kullanım taktikleri sürekli olarak geliştirilmektedir. Harekât alanında, kim doğru zaman ve yerde, doğru kararlar ile silahını kullanırsa üstünlük sağlar.
Diğer taraftan, karadaki sabit hava üslerine baskın yapılabilirken hareketli olmaları nedeniyle uçak gemilerine baskın yapmak mümkün değildir. Uçak gemileri, devamlı hareketli olduklarından angaje olunmaları çok zordur. Uçak gemileri, kendi sensörleri ve keşif uçaklarındaki gözetleme sistemleri ile en az 300 deniz mili yarıçaplı bir sahayı kontrol ettikleri için, tespit edilmeden çok önce suüstü, sualtı veya hava tehditlerini, üzerine konuşlu hava vasıtaları ile etkisiz hale getirme kabiliyetine sahiptir. Ayrıca, görev grubu içindeki perde gemilerinin denizaltı ve hava savunma tedbirleri ile kademeli bir savunma sağlanmaktadır.
Bu argümanla bağlantılı olarak, maliyeti uçak gemisine nazaran çok düşük, gelişmiş güdümlü füze ve torpidolar ile bir uçak gemisinin batırılabilmesinin endişe yarattığı öne sürülmektedir. Bu bakış açısına göre, herhangi bir harp gemisine karşı atılabilen anti-gemi füzeleri ve torpidolar da bir muhrip veya fırkateynden çok daha ucuzdur. Bunun aksi zaten düşünülemez. Dolayısıyla bu mukayese, doğru bir bakış açısını yansıtmamaktadır. Doğru olsaydı hiç gemi yapılmaması gerekirdi.
Başka bir tefrika da “Bir ülkenin ekonomisini batırmak istiyorsanız ona uçak gemisi verin.” sözüdür. Uçak gemilerinin ekonomik maliyetleri ile ilgili yazdıklarımız, bu argümanı boşa çıkarmaktadır.
Ayrıca, orta çaplı bir uçak gemisinde, 1.500 civarında personel görev yapmaktadır. Gemi inşa sürecinde, bir planlama yapılarak gerekli personel yetiştirilir; bunda hiçbir sıkıntı yoktur. TSK’nın 2017 yılı itibarı ile yaklaşık, 26 bin subay, 65 bin astsubay, 47 bin uzman erbaş, 16 bin sözleşmeli erbaş-er olmak üzere profesyonel personel sayısının 155 bin olduğu; yükümlü erlerle birlikte, toplam 350 bin[xx] personelin görev yaptığı dikkate alındığında, uçak gemisi için gerekli olan ilave 1.500 personelin ekonomiyi zorlayacağını söylemek ne kadar isabetlidir? Dezenformasyon mahiyetindeki bu tarz söylemlerin, ülkelerin donanmalarını güçlendirmelerine engel olmak için çıkarılmış olabileceği ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
“Uçak gemisi mi, yoksa ikinci LHD mi?” sorusu da gündeme gelmektedir. Dengeli bir kuvvet yapısı oluşturmak için, öncelikle eksik olan önemli fonksiyonların tamamlanması gerekmektedir. Bu itibarla eksik bir fonksiyonu gidereceğinden uçak gemisinin daha gerekli olduğunu söyleyebiliriz. LHD, temel görevi olan amfibi harekât için teçhiz edildiğinde 6; uçak gemisi olarak donatıldığında ise azami 12 uçak taşıma kabiliyetindedir.[xxi] Uçak gemisi ise 40 civarında uçak taşıyabileceği için hava harekâtını etkinlikle yerine getirebilecektir. Diğer taraftan yaşanan siyasi sıkıntılar nedeniyle LHD’de görev yapabilecek tek uçak modeli olan F‑35B’nin, yakın bir gelecekte tedarik edilemeyeceği de hesaba katılmalıdır.
Kuvvetler Arası İş Birliği
Uçak gemisi temini konusu, TSK içinde farklı polemiklere, kuvvetler arası hırs ve rekabetlere de kurban edilmemelidir. Özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığının uçak kullanımı, bakım ve işletme hakkındaki tüm bilgi ve tecrübesini Deniz Kuvvetleri Komutanlığına aktarması veya müşterek olarak yapılması düşünülmelidir.
Uçak gemisi jet uçağı filosunun Deniz Kuvvetleri bünyesinde kurulması, tarihi derslere ve birçok batı donanmasına bakıldığında, tercih edilmesi gereken bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, TCG KOCATEPE’nin (D-354) kendi uçaklarımız tarafından batırılmasının birçok farklı sebebi arasında, deniz kuvvetlerine tahsisli jet filosunun olmaması da vardır. Bu husus, o dönemin TCG KOCATEPE savaş harekât merkezi subayının yazmış olduğu kitapta alınması gereken dersler içinde yer almıştır.[xxii] Zira her kuvvetin kendine özgü gelenek, görenek, usul ve yöntemleri bulunmaktadır. Bunlar, o kuvvetin kültürünü oluşturur. Doğaldır ki deniz kuvvetlerinin kendi içinden yetiştireceği jet pilotları, deniz kuvvetlerinin diğer unsurları ile daha kolay uyum sağlayacaktır. Ancak yine de geçiş sürecinde, hava kuvvetlerinin pilot ve personelinden destek alınabilir, karma bir sistem kurulabilir.

Vizyon ve Hedef Meselesi
Uçak gemisi konusu, birkaç derinlemesine inceleme haricinde, genellikle basmakalıp düşünce tarzları doğrultusunda, kulaktan dolma, önyargılı ve abartılı görüşler eşliğinde, gerçeklikten uzak, dezenformasyona yatkın bir şekilde ele alınmaktadır. Bir yerde de vizyon meselesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı çevreler, uçak gemisine sahip olan bir devletin, “elit kulübe” üye olduğunu ifade ederler.[xxiii] Türkiye Cumhuriyeti’nin uçak gemisine sahip olup olmamaya karar vermesi, maliyetten ziyade ülke olarak hangi kulüpte yer almak istediği ile alakalıdır. Uçak gemisine sahip olmak, sadece Deniz Kuvvetlerinin değil, TSK’nın, hatta devletin bir hedefi olarak ele alınmalıdır. Tabii ki uçak gemisini Deniz Kuvvetleri işletecektir; ama gemi, esas olarak devletin stratejik amaçlarına hizmet edecek bir platform olacaktır. Bu itibarla asıl mesele maliyet meselesi değil, vizyon ve hedef meselesidir.
Bununla birlikte doğaldır ki uçak gemisinin belli giderleri olacaktır. Deniz Kuvvetleri, Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden en az payı, %16‑17’sini[xxiv] alarak Mavi Vatan ve ötesini korumaya çalışmaktadır. Karar verilmesi gereken bir diğer husus da bu planlamada bir değişikliğe gidilip gidilmeyeceğidir. Bu itibarla ya TSK daha denizcileşecek ve bu sayede süper lige çıkacak ve böylece Türkiye’nin ufku açılacak ya da mevcut planlama korunarak güç aktarım etkinliği, 500 deniz mili yarıçaplı saha (çevre ülkelerin hava sahasını açması durumunda) ile sınırlı kalacaktır.
Kaynakça
- Jordan, David J. (2001) “Future Carrier Aviation Options,” Naval War College Review: Vol. 54: No. 3 , Article 6. Available at: https://digital-commons.usnwc.edu/nwc-review/vol54/iss3/6
- Li, Nan and Weuve, Christopher (2010) “China’s Aircraft Carrier Ambitions,” Naval War College Review: Vol. 63: No. 1 , Article 3. Available at: https://digital-commons.usnwc.edu/nwc-review/vol63/iss1/3
- George Friedman, Savaşın Geleceği, Pegasus Yayınevi, 2015
- Cenk Özgen, Türk Deniz Kuvvetleri Açısından Uçak Gemisi Tedarikinin İncelenmesi, Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım/Nov 2018, Cilt/Volume 17, Sayı/Issue 2.
- Aircraft Carriers, https://fas.org/man/dod-101/sys/ship/cv.htm
[i] Geoffrey Till, Seapower, A Guide for the Twenty-First Century, s.113
[ii] Geoffrey Till, Seapower, A Guide for the Twenty-First Century, s.194
[iii] Geoffrey Till, Seapower, A Guide for the Twenty-First Century, s.198
[iv] The role of the aircraft carrier, https://www.maritimefoundation.uk/publications/mma-2014-brochure/role-aircraft-carrier/
[v] F-16 Fighting Falcon, https://www.af.mil/About-Us/Fact-Sheets/Display/Article/104505/f-16-fighting-falcon/
[vi] General Dynamics F-16 Fighting Falcon, https://en.wikipedia.org/wiki/General_Dynamics_F-16_Fighting_Falcon
[vii] Aerial Refueling Adds Lethality to DOD Aviation, https://www.defense.gov/Explore/Features/Story/Article/2089889/aerial-refueling-adds-lethality-to-dod-aviation/
[viii] Aircraft carrier, https://en.wikipedia.org/wiki/Aircraft_carrier
[ix] Geoffrey Till, Seapower, A Guide for the Twenty-First Century, s.126
[x] Geoffrey Till, Seapower, A Guide for the Twenty-First Century, s.127
[xi] Hindistan kendi tersanelerinde ilave 2 adet uçak gemisi inşa etmektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/Indian_Navy#Ships
[xii] Japan Officially Selects F-35B Fighter As STOVL Aircraft, https://www.navalnews.com/naval-news/2019/08/japan-officially-selects-f-35b-fighter-as-stovl-aircraft/
[xiii] South Korea Is Packing Its First Aircraft Carrier with F-35s, https://www.popularmechanics.com/military/navy-ships/a33586594/south-korea-aircraft-carrier-f35/
[xiv] Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ebediyete İrtihalinin 82. Yıl Dönümü Münasebetiyle Anma Töreni’nde Yaptıkları Konuşma https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/122737/gazi-mustafa-kemal-ataturk-un-ebediyete-irtihalinin-82-yil-donumu-munasebetiyle-anma-toreni-nde-yaptiklari-konusma
[xv] Cem Gürdeniz, Mavi Vatan Yazıları, 2. Basım, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017, s.500
[xvi] INS Vikramaditya uçak gemisinin Hindistan’a satış bedeli, 2,35 milyar dolar olarak görülmektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/INS_Vikramaditya
[xvii] Charles de Gaulle uçak gemisi, nükleer takatli olmasına rağmen maliyetinin 3 milyar avro olduğu görülmektedir. https://en.wikipedia.org/wiki/French_aircraft_carrier_Charles_de_Gaulle
[xviii] Turkish Air Force, https://en.wikipedia.org/wiki/Turkish_Air_Force#Fighter_and_reconnaissance_aircraft
[xix] ABD’de bir uçak gemisi görev grubunda; 1 kruvazör, 2 muhrip, 1 lojistik gemisi ve 1 nükleer hücum denizaltısı bulunur. Türkiye’de ise 2/3 fırkateyn (ileride 2 TF-2000), 1 lojistik gemisi ile görev grubu oluşturulabilir. Akdeniz’de icra edilecek harekâtta, klasik denizaltılar da destek verebilir.
[xx] TSK personel sayısını açıkladı, https://www.hurriyet.com.tr/gundem/tsk-personel-sayisini-acikladi-40324227
[xxi] Armada Espanola, https://armada.defensa.gob.es/ArmadaPortal/page/Portal/ArmadaEspannola/buquessuperficie/prefLang-en/02lhd-juan-carlos-i
[xxii] Özhan Bakkalbaşıoğlu, TCG Kocatepe Nasıl Battı (Bir Akıl Tutulması), Kaynak Yayınları, Ağustos 2020, s.509
[xxiii] Does anybody still need aircraft carriers?, https://www.bbc.com/news/magazine-18237029
[xxiv] Cem Gürdeniz, Hedefteki Donanma, s.392