Ümit BAYRAKTAR / ubayraktar@milscint.com
Alper ÇALIK / a.calik@milscint.com
Yıllık tabanca üretim kapasitesi 400.000 adede ulaşan ve Türkiye’nin tabanca ihracatının %75’ini tek başına gerçekleştiren Samsun Yurt Savunma (SYS), 1950’li yıllardan itibaren sanayicilik ile uğraşan Aral ailesinin yatırımı ile 1998 yılında kuruldu. Bugün firmanın Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlenen H. Zafer Aral ise 1967’de adım attığı sanayicilik yaşantısında, SYS’ye gelene kadar Aral Şirketler Grubu’nun çeşitli fabrikalarında yöneticilik yaptı. Aral, hem sanayicilik geçmişi hem de SYS’nin kuruluş fikrinin ortaya çıkışından, sektördeki bugünkü konumuna yükselene kadar geçen sürecin bilfiil içerisinde olması nedeniyle sektörün başarı hikâyelerinden birinin de en yakın tanığı konumunda. SYS’nin dününü, bugününü ve başarısının ardında yatanları, H. Zafer Aral’dan dinledik.
MSI Dergisi: Zafer Bey, sanayici bir aileden geliyorsunuz. Sanayicilik geçmişinizi kısaca anlatır mısınız?
H. Zafer ARAL: Türkiye’nin ilk mühendislerinden biri olan rahmetli babam Hüseyin Cahit Aral, Makina Mühendisleri Odası’na (MMO) kaydını yaptıran yaklaşık 1.200’üncü mühendis aynı zamanda. 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesinden mezun oluyor. Bu okuldan 1950-1952 yılları arasında mezun olan isimlerden bazıları; İdris Yamantürk, Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Üzeyir Garih ve Turgut Özal. Hepsi de bir şekilde Türkiye’ye yön vermiş önemli isimler.
Babam, 1953’te Karayolları Genel Müdürlüğünde (KGM) çalışmaya başlıyor. 1955’te ise KGM’den ayrılarak Kayseri’de, Aral Motor firmasını kuruyor ve sanayiciliğe adım atıyor. Burada, Türkiye’nin ilk patentli dizel motorunu üretiyor. 1960’lı yıllarda meyve suyu üretimi yapan meySu’yu; 1972’de de meyBuz’u kuruyor. Bu sayede, pek çok fabrikanın yönetimini üstleniyor ve sanayiciliğin adeta teorisini yazıyor. Bunları daha sonra, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kurduğu çeltik fabrikaları, yem fabrikaları ve kuru gıda fabrikaları izliyor. Hatta bir dönem de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı görevini üstleniyor.

Savunma Sanayisine Atılan İlk Adım
MSI Dergisi: SYS’nin kuruluş fikri nasıl ortaya çıktı? Bu süreci anlatabilir misiniz?
H. Zafer ARAL: Ailemizin savunma sanayisine girmeye yönelik ilk düşünceleri, PKK’nın 1984 yılındaki Eruh baskınının ardından ortaya çıktı. Bu üzücü olayın ardından, o dönem aralarında babamın da bulunduğu ve bakanlardan oluşan bir heyet, Güneydoğu’ya gidiyor. Orada bu heyete, önce bir brifing veriliyor; ardından da bakanlara, bizim askerimizin kullandığı ve PKK’nın kullandığı silahların bir arada sergilendiği bir sunum yapılıyor. Babam, askerlerimizin kullandığı silahların daha da geliştirilebileceğini düşünüyor ve ailemizde, savunma sanayisine yatırım yapmaya yönelik fikirler de bu olaydan sonra şekillenmeye başlıyor. Ancak o dönemde, Türkiye’de savunma sanayisinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ile ilgili henüz yerleşmiş bir devlet politikası yok. Bu politikalar da zaten, 1985 yılında, Savunma Sanayii Başkanlığının (SSB) temellerini oluşturacak Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının kurulması ile birlikte oluşmaya başlıyor.
2000’li yıllara yaklaşırken Türkiye’nin ilerleyebilmesi için teknoloji ağırlıklı sektörlere yönelmesi ve kabuk değiştirmesi gerekliliğini görmüştük. Tekstil, mobilya veya gıda sektörlerinden ziyade, yüksek teknolojinin bulunduğu sektörlere geçmemiz gerekiyordu. Bakın, düşük teknolojili sektörler, her ne kadar katma değer ve istihdam yaratsalar da bir ülkeyi zengin edemezler ya da sanayileştiremezler. 80’li yıllarda, bazı ülkelerde kişi başına milli gelir 40.000 dolarken, Türkiye’de 2.000-2.500 dolardı. Benzer şekilde, Türkiye’nin ihracatı 3,5 milyar dolarken, ithalatı 5 milyar dolardı. Dolayısıyla bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğini görüyorduk. Savunma ve havacılık sanayisinin ise henüz daha yıldızı parlamamıştı; ancak büyük bir potansiyel vaat ediyordu.
Tam da o dönemde, 1993 yılında, Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller ortak hükümeti sırasında, Doğu Karadeniz Silah Projesi başlatıldı. Bu proje ile Karadeniz bölgesinde, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumunun (MKEK) gözetim ve sorumluluğunda şirketler kurulması ve bu sayede de yerli silah üretiminin özel sektöre açılması hedeflendi. Proje ile aynı zamanda, Karadeniz’deki yasadışı tabanca üretiminin de önüne geçilmesi amaçlanıyordu. Silah sanayisi, o tarihlerde Türkiye’de öne çıkmış bir sektör değildi. İhracat yok, marka yok, firma yok. Kısacası boş bir saha. Bu proje pek çok kişiyi heveslendirdi ve insanlar, şirketlere ortak oldular, anonim şirketler kuruldu ve yatırımlar yapıldı.
Bu, bence o dönemde alınmış en doğu kararlardan biriydi; ancak burada izlenen yöntem biraz yanlıştı. Çünkü savunma sanayisi, diğer sektörlerden farklı olarak, çok ciddi bir bilgi birikimi (know-how) gerektirir. O tarihlerde de kimse bilgi birikimini satmıyor. Kurulan bu yeni şirketlerin birçoğu da Ar-Ge yapamadıkları ve ortaya ürün koyamadıkları için yola devam edemedi.
Bu şirketlerden biri de Samsun’da kurulan ve 500 metrekarelik küçük bir atölyede faaliyet gösteren Samsun Silah Sanayi idi. Ama o da diğerleri gibi bir ürün ortaya koyamıyordu. Bu firmanın sahipleri, Çarmıklı Holding’in kurucusu Ali Rıza Çarmıklı’ya gelerek ondan destek istediler. Ali Rıza Bey de yardım etmeye çalıştı; ama İstanbul’dan, yani uzaktan olmadı. Sonra konuyu bize getirdiler ve şirketi devretmek istediler. Şirketin bir ürünü yoktu ama birkaç tane tezgâh, üretim izinleri ve lisanslar gibi birtakım kıymetleri vardı. Tezgâhlar da torna, freze, matkap ve taşlama tezgâhları gibi klasik talaşlı üretim tezgâhlarıydı. Sayıları da toplasanız 10 adedi geçmezdi. Şirketi devralmak yerine, yeni bir şirket kurmaya karar verdik ve 1998’de SYS’yi kurarak içindeki tezgâhlarla birlikte atölyenin yanı sıra izin ve lisansları onlardan satın aldık. Böylece savunma ve havacılık sanayisine de adım atmış olduk.
Her Şeyin Başı Ar-Ge
MSI Dergisi: SYS’nin kuruluşunun ardından süreç nasıl ilerledi?
H. Zafer ARAL: SYS’yi kurduğumuz 1998 yılında, ortada satılabilir hiçbir ürünün olmaması bizim için çok büyük bir zorluk oldu. Bu işe başladığımızda, elimizde sadece çeşitli lisanslar ve çok küçük bir atölye vardı. O ana kadar çeşitli çalışmalar yürütülse de ortaya herhangi bir ürün konulamamıştı. Bizden önce hiçbir şey yapılmadığını varsayarak Ar-Ge ile işe başladık. Tamamen bilimsel odaklı bir ekip kurduk, yeni tezgâh yatırımları yaptık ve uzun soluklu bir yola çıktık.
Bu noktada, Doğu Karadeniz Silah Projesi kapsamında kurulan diğer pek çok firmanın aksine, savunma sanayisinin bir maraton olduğunu ve kısa sürede sonuca ulaşamayacağımızı ve pes etmememiz gerektiğini biliyorduk. Çünkü Ar-Ge çok zorlu bir süreç ve gerçek anlamda ilk ürün ortaya çıkana kadar uzun yıllar beklemeniz gerekebiliyor. Ancak bizim avantajımız, diğer sektörlerde çalışan fabrikalarımızın varlığı idi. SYS, kuruluşunun ardından geçen yaklaşık 10 yıl boyunca, sadece Ar-Ge yaptı ve bu süreçte, diğer fabrikalarımızın gelirleri ile SYS’yi finanse ettik.
2005’e geldiğimizde, ilk özgün ürünlerimiz ortaya çıkmaya başlamıştı ve aylık 50-100 adet gibi üretim rakamlarına ulaşmıştık. Bugün günde 1.500 tabanca ürettiğimizi düşününce, gerçekten küçük rakamlardı. Tabancalarımız da yurt içinde bir şekilde satılmaya başlanmıştı. Ancak o dönemde, Türk kullanıcısının, satın aldığı herhangi bir tabancadan performans ile ilgili bir beklentisi yoktu. O yüzden iç pazardaki başarımız yanıltıcı olabilirdi. Biz de bu bakış açısı ile dünyanın en zorlu pazarı olan ABD’ye yöneldik.
Polimer gövdeli TP9 tabanca ailemizin ilk üyesi, 2009’da ortaya çıktı ve çıkar çıkmaz şansımızı ABD pazarında denedik. Orada tabancamız çok beğenildi. ABD’de, sokaktaki vatandaş da dâhil olmak üzere herkes kullanıcı konumunda ve ürünlerin başarısı da ayıbı da çok hızlı bir şekilde duyuluyor. Bu yüzden başarısız ürünlerin bu pazarda ayakta kalma şansı yok. Biz de bu kadar büyük ve zorlu bir pazarda böyle bir başarı elde edince, 2010’da yatırım yapma kararı aldık ve ABD’de CANİK USA ortak girişim firmamızı kurduk.
Bir yandan da üretim rakamlarından ziyade önce kaliteye odaklandık ve üretim kalitemizi arttıracak yeni tezgâhlar almaya başladık. 2012’den itibaren de yeni tezgâhlarımız gelmeye başladı.
Yine 2012 yılında, Emniyet Genel Müdürlüğünün açtığı bir ihaleyi kazanmamızla birlikte, CANİK TP9 modeli, Türkiye’deki bir son kullanıcı için, yurt içinde geliştirilen ilk polimer gövdeli tabanca oldu. Bu proje aynı zamanda, bizim ilk büyük çaplı seri üretim projemizdi. Sonrasında da birçok ihaleyi alarak, devletimizin bu yöndeki ihtiyaçlarını tedarik ettik.
Sonrasında ise SSB’nin başlattığı Özgün Yerli Tabanca Geliştirme (ÖYTG) Projesi de dahil olmak üzere yurt içinde pek çok projenin ihalesini kazandık. Türkiye’nin tabanca ihracatının %75’ini tek başımıza yapabilecek hale geldik. Bugüne kadar da toplamda 2,5 milyona yakın tabanca ürettik ve bunların 2 milyona yakınını ABD’ye ihraç ettik.

SYS’yi kurduğumuz 1998 yılında, ortada satılabilir hiçbir ürünün olmaması bizim için çok büyük bir zorluk oldu. Bu işe başladığımızda, elimizde sadece çeşitli lisanslar ve çok küçük bir atölye vardı. O ana kadar çeşitli çalışmalar yürütülse de ortaya herhangi bir ürün konulamamıştı. Bizden önce hiçbir şey yapılmadığını varsayarak Ar-Ge ile işe başladık.
Eğer Bir İşe Girecekseniz, İlk 3’te Olmanız Lazım
MSI Dergisi: Bu süreçte, Ar-Ge’nin zorluklarının yanında başka zorluklarla da karşılaştınız mı?
H. Zafer ARAL: Babamın şöyle bir tavsiyesi vardı: “Eğer bir işe girecekseniz, ilk 3’te olmanız lazım.” derdi. Savunma sanayisi ise daha da zor: Dünyanın kabul edeceği standartlarda ürün çıkartmadan, savunma sanayisinde bırakın ayakta kalmayı, bu sektöre giremezsiniz bile. O yüzden daha en başta, en iyisini hedefleyerek yola çıktık ve çıtayı en yükseğe koyduk. En büyük mücadelemizi de bunu başarmak için verdik ve zaman içerisinde, dünyanın en büyük markalarından bazılarını geride bırakarak bunu yapabileceğimizi gösterdik.
Bir diğer zorluk, yerli son kullanıcılardaki yabancı ürün tutkusuydu. Bu algıyı kırabilmek için daha büyük bir zorluğun üstesinden gelerek işe başladık. İlk önce ihracat pazarında adımızı duyurduk. SYS’nin amiral gemisi konumundaki CANİK markası, bugün ABD’nin en çok tabanca ithal ettiği 4’üncü marka seviyesine yükseldi. ABD’deki marka bilinirliğimiz arttıkça, insanlar bizi Türkiye’de de kabullendi. Benim çok sık kullandığım bir ifade var: “CANİK, İngilizcede ‘Keynik’ diye okunur. Biz ne zamanki ABD’de ‘Keynik’ olduk, ondan sonra Türkiye’de CANİK olduk.”
MSI Dergisi: “Savunmasanayisi daha da zor.” ifadenizi biraz daha açabilir misiniz?
H. Zafer ARAL: Savunma sanayisinde yer almak istiyorsanız en iyisini üretmelisiniz. Çünkü bu sektörde ikincilere yer yok. Şöyle bir örnek vereyim: Diyelim ki Ankara’dan İstanbul’a gideceksiniz. Biz eskilerin tabiriyle bir Murat 124 ile gitmek var bir de Mercedes ile gitmek var. Biri daha konforludur ve hızlıdır, diğeri değildir; ama neticede her ikisi de sizi İstanbul’a ulaştırabilir. Ama savunma sanayisinde böyle bir durum yok. Bir silah sistemine ihtiyaç duyduğunuz anda, o, sizin bütün gereksinimlerinizi karşılamalı ve görevini eksiksiz yerine getirmeli. Eğer görevini %100 yerine getiremiyorsa bu silah sistemi hiç olmasa da olur.
O yüzden silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatları gibi kurumlar söz konusu olduğunda, hiç kimse; “Kalitesi düşük olabilir; ama yeter ki ucuz olsun.” demez. Biz CANİK markalı tabancaları pek çok resmi kuruma veriyoruz ve bu kurumlarda silahların satın alınmasına karar veren makamlar, kendi çıkarlarını değil devletlerinin çıkarlarını gözetiyorlar. Bu ürünlerin son kullanıcısı olan asker ve polisler de hayatlarını bizim tabancalarımıza emanet ediyor. Ve bu durum, sadece Türkiye’de değil Afrika’da da Asya’da da Avrupa’da da böyle. Herkes en iyi silahı istiyor. Burada ikincilere yer yok. Bu yüzden Ar-Ge sürecinde acele etmedik ve dünyanın en iyisini üretene kadar da durmadık. Ar-Ge çalışmalarımızı yürütürken de hep Nuri Killigil’den ilham aldık.
SSB’nin başlattığı Özgün Yerli Tabanca Geliştirme (ÖYTG) Projesi de dahil olmak üzere yurt içinde pek çok projenin ihalesini kazandık. Türkiye’nin tabanca ihracatının %75’ini tek başımıza yapabilecek hale geldik. Bugüne kadar da toplamda 2,5 milyona yakın tabanca ürettik ve bunların 2 milyona yakınını ABD’ye ihraç ettik.
Dünyanın İlk İğne Ateşlemeli Tabancası
MSI Dergisi: Nuri Killigil’den ilham almanız konusunda biraz daha ayrıntı verebilir misiniz?
H. Zafer ARAL: Nuri Killigil, Türkiye’nin gördüğü en büyük mühendislerden biriydi. Dünyada iğne ateşlemeli, yani horozsuz tabancayı ilk üreten firma, genellikle Walther veya Glock olarak bilinir; ancak aslında böyle bir silahı, ilk kez 1940’lı yıllarda Nuri Killigil üretmiştir. Bu tasarım, daha sonra 80’li yıllara doğru popülerlik kazanarak tüm dünyada yaygınlaştı. İşte bu yüzden Nuri Killigil, bizim için çok önemlidir. Ar-Ge çalışmalarımıza onun ilkeleri ışık tutmuştur. CANİK de bu çalışmalar sayesinde, Türkiye’de modern anlamda iğne ateşlemeli bir tabanca geliştiren ilk marka oldu.
2018 yılında, Samsun’daki fabrikamızda kurduğumuz Ar-Ge merkezimize de Nuri Killigil’in adını verdik.
SYS, Sektör Firmaları Arasında Yerini Alıyor
MSI Dergisi: SYS, Türkiye’deki tabanca üreticilerinin büyük bölümünün aksine, bir savunma ve havacılık firması kimliği de taşıyor. Firmanızın bu yönü nasıl şekillendi?
H. Zafer ARAL: Ürettiğimiz ilk tabancalar belirli bir noktaya gelince, kendi üretim kabiliyetlerimizi geliştirebilmek için 2005 yılında, MKEK’nin farklı silahlarının parçalarını üretmeye başladık. 2008 yılında ise havacılık ve füze sistemleri alanına adım atarak Roketsan ve TUSAŞ için farklı bileşenlerin imalatını gerçekleştirmeye başladık. 2015 yılında ise havacılık sektöründen çıkma kararı aldık. Benzer şekilde, kendi tabancalarımızın seri üretimi yoğunlaşınca, MKEK’nin ihalelerine de girmemeye başladık.
Roketsan ile iş birliğimiz ise halen devam ediyor ve onlar için çok özel üretimler yapıyoruz. Hatta Roketsan için özel tezgâh yatırımı bile yapıyoruz. Zaman zaman Roketsan için yaptığımız işler, üretimin ötesine geçip tasarımla ilgili tecrübelerimizin paylaşılması noktasına da ulaşabiliyor.

Yılda 400.000 Adet Tabanca Üretimi
MSI Dergisi: SYS’nin üretim kabiliyetleri zaman içerisinde nasıl değişti?
H. Zafer ARAL: Bu süreçte üretim kabiliyetlerimiz inanılmaz ölçüde arttı. 50 yıllık sanayicilik geçmişinin üzerine inşa ettiğimiz SYS, yılda 400.000 adet tabancaya ilave olarak 3.000 adet 12,7 mm Ağır Makinalı Tüfek üretebilen bir endüstri devi haline geldi. Türkiye’de toplam 3 fabrikada, yüksek teknoloji ile donatılmış 45.000 metrekare kapalı alana sahip bir kuruluşa dönüştük. ABD’de ise 5.000 metrekarelik üretim tesisimiz var. Sadece SYS çatısı altında, toplam 750 kişi istihdam ediyoruz; iştiraklerimiz ve alt yüklenicilerimizden oluşan ekosistem ile birlikte, yaklaşık 1.500 kişilik bir kadroyuz. Tüm bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda SYS ve bilinen en büyük markası CANİK, yeryüzünün en büyük 7’nci hafif silah üreticisi konumuna geldi.
Olgunlaşmış üretim altyapımız sayesinde, geliştirme süreci tamamlanan ürünlerin seri üretimine, hızlı bir şekilde geçebiliyoruz. Son ürünün kalitesini belirleyen kritik proseslerde, insan hatasını ortadan kaldırmak için robot teknolojilerinden yararlanıyoruz. Ateşli silahların üretiminde, roket ve füze alt sistemlerinin üretiminde de kullandığımız yüksek teknolojili altyapıyı kullanıyoruz.

1/10.000 hassasiyetinde 3 boyutlu ölçüm (CMM) tezgâhına sahibiz. Bizim haricimizde, Türkiye’de bu kabiliyette bir tezgâha sahip firmaların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Aynı hassasiyette üretim yapabilen imalat tezgâhlarımız ve kesici takımlarımız da var. Yurt dışından getirdiğimiz bu tezgâhları da zamanında üstü kapalı ambargolar nedeniyle kimse bize satmak istemedi. Ama bir şekilde almayı başardık. Büyüklük anlamında değil; ama tüm sektörlerdeki hassas üretim kabiliyetleri açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’deki ilk 5 üreticiden biriyizdir.
Samsun’daki yatırımlarımızın toplamı, 120 milyon dolara ulaştı. Yakın gelecekte de mevcut 3 fabrikamızdaki tüm kabiliyetlerimizi, tek ve daha büyük bir tesise taşımayı planlıyoruz. Bu kapsamda Samsun’da, 245 dönümlük bir arazi üzerine kurulacak yeni fabrikamızla ilgili yatırım süreçlerine başladık.

MSI Dergisi: SYS, tabancanın yanında ağır makinalı tüfek de geliştiriyor. Bu tercihinizin arkasında yatan nedenleri öğrenebilir miyiz?
H. Zafer ARAL: Çoğu hafif silah üreticisi, tabancanın yanında diğer silah türlerini de üretir. Bizim de yeni bir alana geçiş yapma zamanımız gelmişti. Devletimiz sağ olsun, piyade tüfeği üretimi konusunu, diğer üreticilere olduğu gibi bize de zamanında teklif etmişti. Ancak yurt içinde, bu tip silahları üreten hâlihazırda çok fazla üretici vardı. Aynı uzmanlık alanında çok fazla oyuncu olursa birbirinin ayağına dolanırlar. Bir de kaynaklarımızı daha etkin kullanalım dedik ve piyade tüfeği işine girmektense daha kritik bir ihtiyaç olan ağır makinalı tüfeklere yöneldik.
Bu konuda yürüttüğümüz çalışmalar da sonuç verdi ve neticede devletimizden ağır makinalı tüfek için üretim izinlerini aldık. Seri üretime başlamak üzereyiz ve yurt dışından siparişler almaya da başladık.

Hedef, En Başından Beri Dünya Markası Olmak
MSI Dergisi: SYS’nin kuruluştaki en büyük hedefi neydi? Bugün bu hedefin ne kadar yakınındasınız?
H. Zafer ARAL: BaşlangıçtaISO 9001 belgesini Türk Standardları Enstitüsü (TSE) veriyordu. Biz de bu belgeyi alabilmek için hazırlıklarımızı yaptık, denetlemelerden geçtik, sadece son bir toplantı kaldı. Bu belge alınırken de herkesin bildiği üzere kuruluşun vizyonu ve misyonu yazılır. Bunları da hazırladık. TSE heyeti ile son toplantımızı yapıyoruz. Heyet başkanı, bizim vizyon belgemiz ile ilgili olarak, “Siz buraya hedef olarak dünya markası olmak yazmışsınız; ama bu hedefleri daha gerçekçi koymak lazım.” demişti. Bugün o hedefe ulaştık ve bir dünya markası olmayı başardık.

“Türkler Zaten Bu İşi Yapamaz” Dediler
MSI Dergisi: Dünya markası oluşunuzu, örnekler de vererek biraz daha somutlaştırabilir misiniz?
H. Zafer ARAL: Dünya markası olduğumuzu sadece biz söylemiyoruz; dünya devi olan rakiplerimiz de söylüyor. Geçtiğimiz yıllarda başımızdan şöyle bir olay geçti: ABD’de düzenlenen SHOT Show fuarlarından birinde, dünyanın en önde gelen silah firmalarının yöneticileri ile birlikte akşam yemeği yiyorduk. Glock’un patronu, bana şöyle dedi: “Sizi ilk duyduğumuzda, ‘Türkler bu işi yapamaz, uzun ömürlü olamazlar’ demiş ve sizi ciddiye almamıştık. Diğer Türk firmaları gibi geçici olacağınızı düşünmüştük; ama yanılmışız. Artık bugün bir dünya markası oldunuz.”
Yine bir başka örnek, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinden bir heyet, ABD’ye konferansa gidiyor. Orada bu heyete; “Nereden geldiniz?” diye soruyorlar. Bizimkiler de “Türkiye” diye cevap verince “Biz Türkiye’den CANİK’i biliyoruz.” diyorlar.
Yine benzer şekilde, ABD’de yapılan bir ankette ABD vatandaşlarına, bildikleri Türk markaları soruluyor. Verilen cevaplar, CANİK’in, ABD’de, Türk Hava Yolları ile birlikte, en çok bilinen ilk 3 marka arasında yer aldığını gösteriyor.
300 Yıllık Rakipler
MSI Dergisi: ABD’de ve genel olarak ihracat pazarlarında ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
H. Zafer ARAL: Biz en başta,kendimize rakip olarak Türkiye’dekileri değil, dünya çapındaki dev firmaları seçmiştik. CANİK marka tabancalarımızı ABD’de satmak için uğraşmaya başladığımızda, dev rakiplerimizden bazıları bize, “Bu kadar tabanca markasının içinde bir Türk markası ile kimse ilgilenmez. Sizin markanız bilinmiyor. Bizim markamızı ise 350 milyonluk Amerikan halkı tanıyor. Bizim adımıza fason üretin.” dediler. Bu teklifi kabul etmedik ve kendi markamızla devam etmeye karar verdik. Bununla birlikte, bir dağıtım ağına ihtiyacımız vardı. Bu nedenle ABD’li Century Arms ile sadece dağıtım ağından yararlanmak üzere anlaştık.
Rakiplerimiz arasında yer alan firmalarda bazıları da Glock, Heckler & Koch, Sig, Taurus, FN Herstal ve Smith & Wesson’du. Bakıyorsunuz, Colt ve Smith & Wesson, 1700’lü yıllardan beri üretim yapıyor. Sig ve Sauer’in birleşmeleri 1850’ler. Heckler & Koch, 1800’lerde Osmanlı’ya Mauser tüfeklerini satıyor. Beretta’nın fabrikasının girişinde, 500 sene önce Vatikan’a kestiği fatura var. Dolayısıyla dünyadaki rakiplerimiz, ortalama 250-300 yaşındaydı. Çok büyük bir bilgi birikimleri ve önemli bir pazar payları vardı. İhracat pazarlarındaki en büyük mücadelemizi, bu pazardan pay kapmak için verdik.

ABD’de düzenlenen SHOT Show fuarlarından birinde, dünyanın en önde gelen silah firmalarının yöneticileri ile birlikte akşam yemeği yiyorduk. Glock’un patronu, bana şöyle dedi: “Sizi ilk duyduğumuzda, ‘Türkler bu işi yapamaz, uzun ömürlü olamazlar’ demiş ve sizi ciddiye almamıştık. Diğer Türk firmaları gibi geçici olacağınızı düşünmüştük; ama yanılmışız. Artık bugün bir dünya markası oldunuz.”
MSI Dergisi: İhracata bu kadar büyük önem vermenizin nedeni nedir?
H. Zafer ARAL: İhracat, aslında ticari sürdürülebilirliğin temelini oluşturuyor. Siz sadece Türkiye’nin ihtiyaçları için yatırım yaparsanız en fazla 10 sene giderseniz. Sürdürülebilir olmaz. Savunma sanayisinin başka bir kolundan örnek vermek gerekirse; diyelim ki ülkenizin 5.000 tanka ihtiyacı var. Siz eğer yılda 500 tank üretirseniz tüm ihtiyacınızı 10 yılda karşılarsınız. Sonra ne yapacaksınız? Bunlar sürekli sarf edilen ürünler değil. O yüzden hedefinizde daima ihracat olmalı. Ürün olacak, ihracat olacak, marka olacak.
MSI Dergisi: İhracat pazarında bir yer edinme sürecinde, ürünlerinizin nasıl bir payı oldu?
H. Zafer ARAL: Rakiplerinizin bu kadar köklü olduğu, tüm kullanıcıların ürünlerinizi her an test edebildiği ve böylesine büyük bir pazarda ayakta kalabilmeniz için farklı olmanız şart. Ve bu fark, sadece uzmanlar tarafından değil, sokaktaki vatandaş tarafından da anlaşılabilmeli. Yoksa tabanca üretimi, bizde ata sporu; herkes üretiyor. Ama ihracat pazarlarında söz sahibi olup dünya devlerini sollayabilen CANİK’ten başka kimse yok.
Farklı olma yaklaşımıyla TP9 ailesini geliştirirken insanların en çok önem verdiği 3 konuya odaklandık:
- Hassas tetik,
- Tabancanın ergonomisi ve,
- Nişan resminin hızlı şekilde yakalanabilmesi.
Dünyadaki tabancalar içerisinde CANİK’in en hassas tetiğe sahip olduğunu, diğer üreticiler de kabul ediyor. Ergonomi konusunda ise EGM Özel Harekât Daire Başkanlığının da desteklerini alarak, yaklaşık 2 yıl süren yoğun bir Ar-Ge çalışması yürüttük ve bu sayede insan elinin ve bileğinin yapısına en uygun tabancaları geliştirdik. Diğer üreticilerin tabancalarında, silahı hedefe doğal bir şekilde doğrulttuğunuzda, az da olsa bileğinizi yukarı ya da aşağı doğru bükmeniz gerekir ve bir şekilde silahlar elinize tam oturmaz. CANİK tabancaları ise adeta insan vücudunun doğal bir uzantısı şeklindedir. Bizim tabancalarımızı, kendi uzuvlarınızdan biriymişçesine rahatlıkla kullanabilirsiniz. Tüm bunlar sayesinde, kılıfından çıktığı gibi hedefini neredeyse kendisi bulan bir tabanca ailesi geliştirdik.
Bir de tabii elbette, tabancalarımızın üretim hassasiyeti konusu var. Normalde tabancalar, özel test tezgâhlarına bağlanarak ateşlenir ve bu şekilde test edilir. Bu sayede, insan elinden kaynaklanan hatalar da ortadan kaldırılır. Eskiden bu testlerde, 25 metreden yapılan 10 atışın, 15 santimetre çapında bir daire içerisinde toplanması istenirdi. EGM, bizim tabancalarımızın başarısını gördükten sonra, test standartlarını 15’ten 12 santimetreye indirdi. CANİK tabancalarımız ise aynı testlerde, 6,5-7 santimetre gibi çok küçük bir dağılım yakalıyor. Bu testleri, günde 1.500 adet üretim yaptığımız fabrikamızda, seri üretim hattından inen herhangi bir tabancaya uyguladığınızda da aynı sonuçları yakalarsınız. Dünyada bu seviyede dağılım rakamlarını yakalayabilen özel üretim tabancalar var; ancak bu kadar yüksek bir performansa sahip seri üretim bir tabanca markası bulamazsınız.


MSI Dergisi: Rahmetli babanız Cahit Aral’ın çalışmalarınıza ne gibi katkıları oldu?
H. Zafer ARAL: Babam, Türkiye’nin iyi sanayicilerinden biriydi. Çok sayıda fabrika kurmuştu. Dünya markası olmanın ne demek olduğun bilen bir insandı. SYS’nin kuruluş ve başlangıç aşamasında bize en büyük desteği, motivasyon anlamında oldu. Daima arkamızda durdu; fakat SYS’nin bu boyutlara ulaştığını göremeden vefat etti maalesef. Bugün vardığımız noktayı görmesini çok isterdim. Eminim ki çok mutlu olurdu.
Devlet Varsa Biz Varız Diyen Bir Nesil
MSI Dergisi: SYS’yi sizden sonraki kuşağa nasıl hazırladınız?
H. Zafer ARAL: Öncelikle onların çok iyi eğitim almalarını sağladık. İkinci olarak, ailemizin en önemli mirasını onlara devrettik. Bunlar; dürüstlük, açıklık ve şeffaflıktı. Bu söyleyeceğim aslında rahmetli Vehbi Koç’un bir sözüdür; ama babam da çok kullanırdı; “Devlet varsa biz varız.” derdi. SYS’yi, bu fikri iliklerine kadar hisseden bir nesle devrediyoruz. Ben babamdan aldıklarımı, daha ileride bir noktaya taşıyabildiğime inanıyorum. Aynı şekilde Utku Aral ve Didem Aral gibi SYS’nin bir sonraki neslini temsil eden yöneticilerimizde de bu ışığı görüyorum ve onların, SYS’yi daha da ileride bir seviyeye ulaştıracağına inancım tam.
Biz şu anda, ABD’ye silah ihraç eden dünyadaki tüm firmalar arasında, 4’üncü sıradayız. Bir sene önce 5’inci sıradaydık. Önümüzde; Glock, HS ve Taurus var. Yani Beretta, Heckler & Koch, FN Herstal ve CZ’yi geride bırakmayı başardık.

ABD’ye Tabanca İhraç Eden 4’üncü Firma
MSI Dergisi: SYS’nin savunma ve havacılık sanayisinde bugün ulaştığı nokta ile ilgili değerlendirmelerinizi paylaşır mısınız?
H. Zafer ARAL: Bugün SYS, dünyada öyle bir seviyeye ulaştı ki; dünyanın en büyük silah üreticileri, bizimle görüşmek için kendi özel jetleri ile Samsun’a geliyorlar. Çünkü bugün, Türkiye’nin tabanca ihracatının %75’ini tek başımıza gerçekleştiriyoruz. Üretimimizin de %80’ini ihraç ediyoruz. Bu rakam, 2020 yılında %90’ın üzerine çıktı. ABD’ye şu anda silah ihraç eden kimler var? Almanya’dan Heckler & Koch ve Walther; Avusturya’dan Glock; Belçika’dan FN Herstal; Brezilya’dan Taurus; Çek Cumhuriyeti’nden CZ; Hırvatistan’dan HS ve İtalya’dan Beretta var. ABD istatistik kurumu, her ay ABD’ye silah ihraç eden ülkeleri, silah türü bazında yayınlıyor. Biz şu anda, ABD’ye silah ihraç eden dünyadaki tüm firmalar arasında, 4’üncü sıradayız. Bir sene önce 5’inci sıradaydık. Önümüzde; Glock, HS ve Taurus var. Yani Beretta, Heckler & Koch, FN Herstal ve CZ’yi geride bırakmayı başardık.
MSI Dergisi: Bundan sonraki süreçte, SYS için en büyük zorluk ne olacak?
H. Zafer ARAL: Dünyada ulaştığımız yeri kaybetmememiz gerekiyor. Tabanca sektöründeki tüm üreticiler, silahlarını tüm dünyada kabul görmüş birkaç farklı ana mimari üzerine inşa ederler. Bunların da en bilinenleri; meşhur 1911 modeli ve Glock’un kullandığı sistemlerdir. Biz ise gururla söyleyebilirim ki Nuri Killigil’in geliştirdiği mimariyi kullandık. Aynı mimariyi, Heckler & Koch ve Walther firmaları da kullanıyordu. Biz pazara girdiğimizde, rakiplerimiz, özellikle ABD’de çok büyük bir pazar kaybetti. Bizim pazar payımız ise sürekli arttı ve bugün ürünleri taklit edilen bir firma konumundayız. CANİK markamızla pazara liderlik ediyoruz. Dolayısıyla bundan sonra bizim için en büyük zorluk, ulaştığımız noktayı koruyabilmek olacak.
Samsun Yurt Savunma Yönetim Kurulu Başkanı H. Zafer Aral’a, zaman ayırıp sorularımızı cevaplandırdığı ve verdiği bilgiler için, okuyucularımız adına teşekkür ediyoruz.