Ana Sayfa Manşet ODTÜ Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: “Uluslararası gelişmeleri takip etmek, gerek CEO’lar gerekse diğer diğer üst düzey yöneticiler açısından son derece önemli.”

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: “Uluslararası gelişmeleri takip etmek, gerek CEO’lar gerekse diğer diğer üst düzey yöneticiler açısından son derece önemli.”

Zeynep KAREL / zeynep@zeynepkarel.com

Savunma ve havacılık sektörünün, gelişebilmesi ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edebilmesi için uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri de önemle ve titizlikle takip ve analiz edebilmesi gerekiyor. İş Mükemmelliği ve Yönetim Sistemleri Danışmanı, Mentor Yük. Müh. Zeynep Karel tarafından hazırlanan söyleşi dizisinin dördüncü bölümünde, sektörü yakından takip eden Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’dan, “uluslararası ilişkilerde kalite” konusundaki görüşlerini dinledik.

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık firmalarının, geleceğe hazır ve sürdürülebilir bir şekilde faaliyet göstermesinin hayati önem taşıdığı bir dönemdeyiz. Firmalar; bugünü yönetmek, yarını öngörmek ve her zaman geleceğe hazırlıklı olmak zorunda. Bu kapsamda “uluslararası ilişkiler” de savunma ve havacılık sektöründe önemli bir yere sahip. Öncelikle genel bir soru ile başlamak istiyorum. Türk savunma ve havacılık sanayisinin mevcut durumunu ve geleceğini siz nasıl görüyorsunuz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Özellikle uzay ve havacılık, 21’inci yüzyılın en önemli sektörlerinden biri olacak. Türkiye de bu konuda büyük yatırımlar yapıyor. Türkiye’nin, özellikle havacılık ve uzay alanında projelere kaynak ayırmasının, önemli bir vizyonun göstergesi olduğunun altını çizmek istiyorum.

Türkiye, uzay ve havacılık sektöründe, dünyanın önemli ülkeleri arasında yer almak istiyor. Bu konuda karşılaştığımız öncelikli sorun, yeterince yetişmiş elemanımızın olmayışı. Diğer yandan Türkiye, insan kapasitesi açısından geniş kaynaklara sahip ve ortaya çıkmakta olan yetişmiş mühendis ihtiyacını kendi kaynaklarından karşılayabilir.

Ancak bence Türkiye’nin karşılaştığı öncelikli problem, insan yetiştirmekten daha çok, yetiştirdiği personeli yurt dışına kaptırmak. Bu konuda tedbir alınması gerekiyor. Örneğin, bu alanlarda yetenekli yetişmiş insanlara özel ücretler verilebilir. Ayrıca bu insanların dünya ile bağlarının sürdürülmesi için ilave tedbirlerin de alınması gerekiyor.

Türk savunma ve havacılık sanayisinin geleceği açısından, Türkiye’nin, özellikle ortak Avrupa ordusunun kurulmasına yönelik çalışmalar başta olmak üzere, önümüzdeki dönemde Avrupa’da yaşanacak gelişmeleri de yakından takip etmesi gerekiyor. Bu çerçevede atılan adımlardan biri olan PESCO (Permanent Structured Cooperation / Daimi Yapılandırılmış İş Birliği) her ne kadar şu an için sadece AB üyesi ülkelerin katılımına açık olsa da ileride diğer müttefik ülkeleri de kapsayacak şekilde düzenlemeler yapıldığında, Türkiye’nin de burada yer almasının çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Bununla beraber Türkiye, hâlihazırda S-400’ler konusunda Rusya ile gerçekleştirdiği iş birliğini, diğer alanlara da taşıyabilir. Bunun dışında Çin ile de iş birliği imkânları bulunuyor. Ancak Çin tarafından, iç işlerine müdahale sayılabilecek konularda yapılacak açıklamaların, söz konusu potansiyel iş birliklerini tehlikeye atabileceğinin de farkında olmak gerekiyor. Bu durum, gerçekleştirilen her iş birliğinin bir bedelinin olduğunu da hatırlatıyor bize.

Ben Türkiye’de, gerek havacılık gerekse savunma sektöründe yer alan firmaların emekleme dönemini geçtiklerini; artık kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir seviyeye geldiklerini düşünüyorum. Bir kültür oluşmaya başladı bana göre. Ancak yine de kiminle ve nasıl iş birliği yapılması gerektiği konusunda, kat edilmesi gereken mesafelerin olduğunu görüyorum.

Dr. Çağlar Kurç ile birlikte yazdığımız; “Turkey’s strategic choice to buy or to make weapons?” (Türkiye’nin Stratejik Tercihi: Silahlarını Satın Almak mı Üretmek mi?) adlı makaleden, son zamanlarda çok fazla alıntı yapıldığını görüyorum. Çünkü birdenbire, Türkiye’nin savunma sanayideki bu başarıları ilgi çekmeye başladı. Yukarı Karabağ’da yaşananlar, başta SİHA’lar olmak üzere Türk savunma ve havacılık sanayisinin ürünlerine olan ilgiyi zirveye taşıdı. Gelecekte, savunma ve havacılık sektörünün önünün açık olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de bu sektörün önemi yeni kavranıyor.

Devletin, savunma ve havacılık sanayisinde, sadece kamu şirketlerini değil, özel firmaları da desteklemesinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Bunun örneklerini yurt dışında görebiliyoruz. Gerek Airbus’ın gerekse Boeing’in devlet desteği aldığını biliyoruz. Türkiye’de, ABD’de veya AB üyesi ülkelerde olduğu gibi tek kalemde 5 milyar dolarlık ihracat yapabilecek bir firma henüz bulunmuyor. Türkiye olarak biz, savunma sanayimizde yıllık 10 milyar dolarlık ihracatı hedefliyoruz. Bu da sektörün şu aşamada, devlet tarafından desteklenmesi ve korunması gerektiğini bize açıkça gösteriyor.

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı: Sektördeki firmaların, düşünce kuruluşlarını ve bu kuruluşların akademik yayınlarını takip etmeleri gerekiyor. Ancak bu, emek ve zaman isteyen bir konu. Dolayısıyla bu noktada çözüm olarak, şirketler kendi bünyelerinde bir ekip kurabilecekleri gibi danışmanlık hizmeti de alabilirler.

Sektör, Uluslararası Gelişmeleri Takip Etmeli

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların, uluslararası politik gelişmeleri takip etmelerinin, faaliyetleri açısından önemli olduğunu biliyoruz; hatta günümüzde daha da önemli bir hal aldı.  Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Türkiye, çok önemli, bir o kadar da hassas dengelerin olduğu bir coğrafyada yer alıyor. RAND Coorperation’ın 2000’li yılların başında yayınladığı bir raporda, Türkiye’nin etrafında bulunan 16 çatışma bölgesinden bahsediliyordu. Türkiye, bir açıdan baktığınızda, çok şanssız bir bölgede diye düşünebilirsiniz. Ancak bu bölgenin çok aktif olması, başka fırsatları da doğuruyor. Türkiye’nin, aynı sirkteki bir aslan gibi, ateş çemberinin içinden atlaması; fakat bunu yelelerini yakmadan yapması gerekiyor. Ancak sadece ülkeyi yönetenlerin bu beceriye sahip olması yeterli değil. Aynı şekilde, savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların yöneticilerinin de benzer donanıma sahip olması gerekiyor. Bu açıdan baktığınızda, uluslararası gelişmeleri takip etmenin, gerek CEO’lar gerekse diğer diğer üst düzey yöneticiler açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu noktada, uzman görüşlerinin yer aldığı dergilerin veya bu konuda makalelerin yayınlandığı diğer yayınların önemi ortaya çıkıyor. Bunların muhakkak takip edilmesi gerekiyor; ancak sorduğunuzda, kimsenin buna ayıracak yeteri kadar vakti olmadığı cevabını alıyorsunuz. Diğer yandan, yayınların takibi kadar önemli olan bir başka konu ise diyalog. Bu konularda kurumlar arası iş birliğinin sağlanması ve karşılıklı olarak fikir alışverişinde bulunulması gerekiyor. Elbette akademisyenlerin de bu sektörde görev yapan yöneticilere, yazılı veya sözlü olarak, hem dünyadaki gelişmelerin ulaştığı son noktayı hem de bu gelişmelerin arka plan bilgisini aktarması gerekiyor. Bu bilgiler, savunma ve havacılık sektöründe çalışan firmalar için çok önemli. Mevcut pazarlar nerelerdir? Yeni pazarlar nasıl çıkıyor? Bir bölgedeki olası gelişmeler, o bölgeyi nereye götürür? Bir ülkede darbe mi olacak? Bir ülkede yönetim nasıldır? Bu gibi soruların cevaplanması gerekiyor. Bunun dışında, ürünlerinizi pazarlamak için yurt dışındaki yetkililer ile görüşürken bazen çok farklı teklifler ile de karşılaşabiliyorsunuz. Örneğin bir ülke, sizden petrol karşılığında savunma sistemi almak isteyebiliyor. Bu gibi durumlar karşısında çözümler geliştirebilmelisiniz.

Zeynep KAREL: Uluslararası politik gelişmeleri takip etmek aynı zamanda kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Akademik yayınlar, düşünce kuruluşları, haber kanalları gibi birçok kaynağın takip edilmesine ihtiyaç olabiliyor. Bu tabloda, savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların, uluslararası politik gelişmeleri takip etmek için neler yapmasını önerirsiniz? Örneğin, bu konuda danışmanlık mı almalılar, bir ekip mi kurmalılar? Hangi kaynakları takip etmeliler?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Çok güzel ve yerinde bir soru Zeynep Hanım. Tabii ki sektördeki firmaların, düşünce kuruluşlarını ve bu kuruluşların akademik yayınlarını takip etmeleri gerekiyor. Bu alanda öne çıkan bazı kuruluşlar var. IISS (International Institute for Strategic Studies / Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü) ve SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute / Stokholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) gibi kurumların yayınları bulunuyor. IISS’nin her yıl yayınladığı ve benim de abone olduğum; “Strategic Military Balance / Stratejik Askeri Denge” raporunda, dünyadaki kriz bölgeleri inceleniyor. Bunun dışında yine ABD’de CSIS (Center for Strategic and International Studies / Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi) veya Fransa’daki IFRI (Institut Français des Relations Internationales / Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) gibi kurumlar ve bu kurumların periyodik olarak yayınladıkları raporlar var. Almanya’nın bir numaralı güvenlik dergisi diyebileceğim SIRIUS’un yayın kurulunda ben de bulunuyorum.

Bu akademik yayınların dışında, sektörün damarlarını, içindeki kan dolaşımını bilen dergiler de var. Bu dergilerin de önemli bir rolü bulunuyor. Orada, yapılan bir röportajda, kamuoyuna, verilebildiği kadar bilgi veriliyor; ama bir de satır aralarına yerleştirilen bilgiler bulunuyor. Okuyucunun bu bilgileri ne kadar alabildiği de önemli.

Ancak bu, daha önce de belirttiğim gibi, emek ve zaman isteyen bir konu. Dolayısıyla bu noktada çözüm olarak, şirketler kendi bünyelerinde bir ekip kurabilecekleri gibi danışmanlık hizmeti de alabilirler. Nasıl başınız ağrıdığında doktora gidiyorsanız, uluslararası alandaki gelişmeleri takip edebilmek için de konunun uzmanlarından danışmanlık hizmeti almanız gerekiyor. ODTÜ’nün Dış Politika Enstitüsünün, bu konuda 1974’ten beri yürüttüğü çalışmalar ile firmalarımıza yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Bu konuda firmaların üst düzey yöneticilerinin bir araya geldiği bir konferans veya toplantı düzenlenebileceği gibi, birebir firmalara gidilip, karar verici pozisyonunda bulunan yöneticiler ile toplantılar da yapılabilir.

Zeynep Karel: İletişim, aynı zamanda şirket kültürünü de oluşturuyor. Eğitimlerimde önemle üzerinde duruyorum. İletişim yöntemlerini belirlemeyen şirketler düşünemiyorum. Bu konudaki eksikliklerin, uluslararası standartlara sahip olmadan önce mutlaka giderilmesi gerekir; aksi takdirde denetimlerde uygunsuzluk olarak önümüze çıkar.

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Hepsi birlikte diyebilirim. Ne tartışıyorlar ve biz bu tartışmaların neresindeyiz? Bunları bilmemiz lazım. İçinde miyiz, dışında mıyız, olmalı mıyız, ne kadar içinde olmalıyız? Bu gibi soruların cevaplarını biliyor olmalıyız. Bizim için önemli olan, dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalmamak ve sektörel gereksinimleri takip edebilmek.

Türkiye’nin, önümüzdeki yıllarda, uzay ligi de dâhil olmak üzere savunma ve havacılık alanında olması lazım. Bu bir milli politika olmalı; bu vizyon, hangi hükümet gelirse gelsin değişmemeli. Çünkü dünya hızla bir yöne doğru gidiyor. Bizim de orada yer almamız lazım. Orada yer alabilecek kapasitemizin olduğunu düşünüyorum.

Bağımsız bir savunma ve havacılık sanayiniz olmadan, uluslararası alanda rekabet etmeniz, ben de varım diyebilmeniz çok zor.

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların, uluslararası politik gelişmeleri neden takip etmesi gerektiğini izah ettiniz. Peki, etmezlerse ne olur?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Bu soruya, öğrencilerime söylediğim şekilde cevap vereyim: Öğrenmezseniz ne olur? Hiçbir şey olmaz. Dünya, yine döner. Güneş, yine doğudan doğar; ama siz geri kalırsınız. Yani bedelini ödersiniz. Bizim geri kalma lüksümüz yok. Bir başka ifadeyle Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun deyişiyle; biz otobüsü kaçırmış bir milletin çocuklarıyız; bizim koşmamız lazım.

İçeriden Bilgi Alabilmek ve Arka Kapı Diplomasisi

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların, uluslararası politik gelişmeler kadar, ihracat çalışmaları esnasında ilgili ülkelerde kimlerle temas edeceklerini de bilmeleri gerekiyor. Bu konuda firmalarımızın, dış ilişkiler uzmanlarının desteğine ihtiyaç duyduğunu düşünüyor musunuz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Elbette.Kendimden örnek verecek olursam; Almanya’da mercek üreten bir firma için, Türkiye’de nasıl iş yapılacağı konusunda danışmanlık yapmıştım. Türkiye’de neye dikkat etmeleri gerekiyor, nasıl konuşmaları gerekiyor; izah ettim.

Ulusların aklı var, bizim de ulusların akıllarını bilen dış ilişkiler uzmanlarımız var. Bazen diplomasi yapacaksın, bazen bilgini konuşturacaksın.

Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Fas’a bir konuşma yapmak için gitmiştim. Konferanstan önce merhabalaştığım, iki çift laf ettiğim herkes, bana aynı şeyi söyledi: “Türkler bizi işgal edemedi.” Rektöründen, ticaret odası başkanına, hatta belediye başkanına kadar hepsi, lafın arasında bu cümleyi kurdu. Ben de konuşma yapmak için kürsüye çıktığımda şunu söyledim; “Biliyorum, biz Osmanlı olarak sizleri fethedemedik; ama ben, sizleri fethetmeye değil, gönlünüzü fethetmeye geldim.” dedim. Beni dinleyen 300 kişi çılgınca alkışladı.

Söylem çok önemli. Nasıl konuşuyorsunuz, nasıl anlatıyorsunuz? Söylemin yumuşaklığı, sözünüze güç katar. Unutmamamız gereken bir atasözümüz var: Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır.

Bunların yanı sıra yabancıların “insider information” olarak adlandırdıkları, kurumların içerisinden bilgi almanın da çok önemli olduğunu ifade etmeliyim. Ayrıca konuşacağınız kişinin, nerede nasıl eğitim aldığını, hangi arka plandan geldiğini de bilmeniz lazım. Farklı sektörlerde faaliyet gösteren pek çok firmanın, devletteki gelişmeleri takip eden ve firmaya sürekli bilgi aktaran ajanları var. Casus anlamında değil bu ajan; daha çok temsilci anlamında. Örnek vermek gerekirse bu temsilciler, Meclis’ten geçen bütün maddeleri, en kısa zamanda ilgili ülkenin diline çeviriyor ve firmaya aktarıyorlar. Ve oradaki yöneticiler, bu bilgiler ışığında politika saptıyorlar. Bu temsilciler, çalıştıkları firmalara, Türkiye’deki işlerini halletmek için kiminle görüşecekleri, nasıl görüşecekleri konusunda da bilgi veriyor. Eğer siz savunma sektöründen bir firmaysanız Meclis Savunma Komisyonunda olan isimlerin hepsini teker teker bilmeniz gerekiyor.

Bir de “back channel / arka kapı diplomasisi” olarak adlandırılan bir kavram var. Hükümetlerin bir genel politikası olur; ama arka tarafta, masada neler konuşulduğunu, hangi alanlarda taviz verilip verilmeyeceğini, bu görüşmeleri yapanlar bilirler. Bu noktada, emekli asker ve diplomatlardan istifade edilebilir. Ancak bu gibi konuları, televizyonlarda konuşmamalısınız. Bu tür bilgileri, özel bir ortamda, ilgili kişilere, özel bir bilgi olarak sunmanız lazım. Müzakere masasına oturacak kişilerin, karşı tarafın zayıf yönlerini, güçlü yönlerini bilmesinde fayda var diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı: Farklı sektörlerde faaliyet gösteren pek çok firmanın, devletteki gelişmeleri takip eden ve firmaya sürekli bilgi aktaran ajanları var. Casus anlamında değil bu ajan; daha çok temsilci anlamında. Örnek vermek gerekirse bu temsilciler, Meclis’ten geçen bütün maddeleri, en kısa zamanda ilgili ülkenin diline çeviriyor ve firmaya aktarıyorlar.

İletişim ve Yetkinlik

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık sanayisinde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarda, uluslararası politika ile ilgili konular, üst yönetimdeki kadrolaşmaya nasıl etki etmeli? Örneğin, bu konunun takibinden sorumlu bir Yönetim Kurulu Üyesi, Genel Müdür ya da Genel Müdür Yardımcısı mı olmalı?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Bence her üçü de olabilir. Nasıl bir isim vereceğiniz veya bu pozisyonu nasıl yapılandıracağınız size bağlı. Ama kesinlikle uluslararası politika konularını takip eden birinin üst yönetimde olması lazım. Bu kişi, pozisyonu ne olursa olsun, yeri geldiğinde ilgili ülkedeki bürokratik bilgiye ulaşabilen, savunma bürokrasisindeki üst düzey insanlarla oturup konuşabilen, birlikte yemek yiyebilen biri olmalı. İletişim önemli.

Zeynep KAREL: Burada bir girdi yapmak istiyorum. Savunma ve havacılık sektöründe AS9100 gibi standartlara sahip olmak isteyen firmaların, iletişim yöntemlerinin de mutlaka olması gerekiyor; hatta bazı uluslararası standartlarda da bunun bir süreç olarak ele alınarak uygulanması isteniyor. İletişim, aynı zamanda şirket kültürünü de oluşturuyor. Eğitimlerimde önemle bunun üzerinde duruyorum. İletişim yöntemlerini belirlemeyen şirketler düşünemiyorum. Bu konudaki eksikliklerin, uluslararası standartlara sahip olmadan önce mutlaka giderilmesi gerekir; aksi takdirde denetimlerde uygunsuzluk olarak önümüze çıkar. İletişim, aynı zamanda, kalite ve diğer yönetim sistemleri ile ilgili kurum içi ve kurum dışı geri bildirimi kapsamalıdır; yani şirketler, kalite yönetim sistemi ile ilgili gerekli olan şirket içi ve şirket dışı tüm iletişimleri, iletişim yöntemlerini belirlemelidir. “Ne ile, ne zaman, kiminle, nasıl ve kimin iletişim kuracağı” gibi, burada da bilgi ve yetkinlik çok kritik.

Ayrıca firmalarımız, uluslararası fuarlara katılıyor. Bu fuara niye katılıyorsunuz? Hangi ürününüzü nasıl sergileyeceksiniz? Fuarda kiminle görüşeceksiniz? Onlara ne diyeceksiniz? Nasıl bir basın bülteni vermelisiniz? Bu gibi konuların, firmaların kurumsal iletişim stratejileri doğrultusunda belirlenmesi gerekiyor. Bu nedenle kurumsal iletişim stratejisini belirleyecek kişilerin, öncelikle bilgili, sonrasında da yetkili olması büyük önem taşıyor.

Konumuza bir başka açıdan yaklaştığımızda, siz, sektörümüzde faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların, uluslararası politika ile ilgili yürütmeleri gereken faaliyetler açısından karnesini nasıl görüyorsunuz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: O konuda hocalık yapabilecek durumda değilim. Ama dışarıdan bir gözlemci olarak birkaç şey söyleyebilirim. Sektörün daha iyi olabilme şansına sahip olduğunu düşünüyorum. Karne notu olarak “Pekiyi” olmasa da “İyi” diyebilirim. Ama “Orta” değil kesinlikle. Bu “İyi”, daha da iyi olabilir. Ben savunma ve havacılık sektörünün, kapasite ve yeteneğe sahip olduğunu düşünüyorum.

Zeynep KAREL: Söylediğiniz gibi ben de sektörün daha iyi olabilme şansına sahip olduğunu düşünüyorum. Sektördeki kuruluşlarımızın, uluslararası politika ile ilgili yürütmeleri gereken faaliyetler açısından iyi gördüğünüz karnesinin pekiyi olmasını diliyorum.

Ambargolar ve İhracat

Zeynep KAREL: Son dönemde, özellikle savunma ve havacılık alanında, Türkiye’ye karşı uygulanan açık ya da kapalı ambargolar gündeme geliyor. Ambargoların, uluslararası politikada nasıl bir yeri var?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Ambargolar, aslında 1950-60’lı yıllarda Birleşmiş Milletlerin uyguladığı bir politikaydı. Ama ambargoların sivil halka çok fazla zarar verdiği tespit edilince, bu uygulamanın yerine, doksanlı yıllarda “critical dialog” (eleştirel diyalog) olarak tanımladıkları bir uygulama geliştirildi. Çünkü ambargonun hedef aldığı diktatörler, bir yolunu bulup ambargodan zarar görmeden yoluna devam ediyor, olan sivil halka oluyordu. “Critical dialog” özellikle İngiltere ve Almanya’nın tercih ettiği bir uygulamaydı. Zamanın Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel bu uygulamanın öncülüğünü yaptı. Burada sivil halka zarar verecek uygulamalardan kaçınılarak özellikle hedef alınan kişilerin yurt dışındaki mal varlıklarına el koymak gibi, yaptırımlar tercih edilmeye başlandı.

Türkiye de F-35 almasının engellenmesi ve CAATSA gibi, bu tür ambargolarla karşı karşıya.

Ben ABD’nin, F-35 konusunda yaptığını kesinlikle yanlış buluyorum. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda, İngilizlerin, parasını ödediğimiz gemileri vermemesi gibi. Biz de gittik Almanlardan, Goeben ve Breslau’yu aldık, Yavuz ve Midilli yaptık. Aynı şekilde, PATRIOT yerine de S-400 aldık. Bence tarihsel analoji olarak, bu iki olay arasında bir fark yok. Burada yanlışı yapan, bence ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi.

CAATSA konusunda, sürecin çok sertleşmeyebileceğini değerlendiriyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, yeni seçilen başkan görevi devraldıktan sonra konuşacağız demesi çok önemli. Bu, Türkiye’nin konuları müzakere etme niyetinde olduğunu, mümkün mertebe bir orta noktada buluşmayı istediğini gösteriyor. Bu tutum karşısında, karşı tarafın da sert yaptırımları tercih edeceğini düşünmüyorum ben.

Savunma ve havacılık sanayisi için, uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri de göz önüne alan bir ihracat stratejisinin ortaya konması, büyük önem taşıyor. SaSaD’ın verilerine göre, Türk savunma ve havacılık sanayisinin, hizmet gelirlerinin de eklendiği 2019 yılı ihracat performansı (Rakamlar, milyon dolar cinsindendir).

Zeynep KAREL: Pek çok devletin, savunma ve havacılık sektöründe, kamu veya özel sektör ayırımı yapmadan firmalarını desteklediğini görüyoruz. Türkiye’deki durumu nasıl görüyorsunuz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Türkiye’de, savunma ve havacılık sanayisinin desteklenmesi anlamında yöneticilerimizden çok olumlu ifadeler duyuyoruz. Özellikle kamu şirketlerinin -olması gerektiği gibi- desteklendiğine de şahit oluyoruz. Ancak bu konuda, özel sektör şirketlerinin de üvey evlat muamelesi görmemesi gerekiyor. Bu alanda, devletle özel sektör arasındaki ilişkinin sözde kalmaması; kayıtlara da geçmesi gerekiyor. Yani bu ilişkinin yasal bir çerçeveye oturtulması lazım. O nedenle bence bütün politikaların, bu oluşturulacak yasal çerçeve etrafında tekrar gözden geçirilmesi de uygun olur. Özellikle Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) bu açıdan düzenleyici bir rol üstlenmesi gerekiyor.

Zeynep KAREL: Savunma ve havacılık sanayisi için, uluslararası ilişkilerdeki gelişmeleri de göz önüne alan bir ihracat stratejisinin ortaya konması, büyük önem taşıyor. SaSaD’ın verilerinde, Türk savunma ve havacılık sanayisinin, hizmet gelirlerinin de eklendiği ihracat performansını; ihracat yapılan ülkeleri ve ihracat rakamlarını görüyoruz. Bu tabloda, ihracat konusundaki değerlendirmelerinizi de alabilir miyiz?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Eğer kendi savunma ve havacılık sanayinizi kurmak ve devam ettirmek istiyorsanız ihracat yapmak zorundasınız. Eğer ABD veya Çin gibi devasa bir orduya sahip değilseniz sadece kendi ordunuzun ihtiyaçlarını karşılayarak, maliyet etkin bir savunma ve havacılık sanayisi kuramazsınız. Eğer ihracat yapmazsanız her 30-40 yılda bir, bütün Ar-Ge çalışmalarını baştan yapmanız gerekir. Bu maliyetlerin altından kalkılması çok zor. Bu, sürdürülebilir olmaz.

Savunma ve havacılık sanayisinin geçmiş dönemlerini araştırırken şunu gördüm: Bu sektörün kurulması için zamanında çok büyük paralar harcamışız. İlk defa savunma bütçesi, eğitim bütçesini geçmiş. Biz, bu noktaya gelebilmek için 200 milyar dolardan fazla harcama yaptık. Yapılan bu yatırımın heba olmaması, kurulan sanayinin sürdürülebilir olması gerekiyor.

Dolayısıyla savunma ve havacılık sanayisini kurmaya veya geliştirmeye başladığınızda, öncelikli olarak, bu sektör için bir ihracat stratejisi belirlemeniz çok önemli. Ayrıca savunma ve havacılık sanayisindeki kamu veya özel sektör firmalarınızın da bu stratejiyi bilmesi gerekiyor. Aynı şekilde, dış politikadaki önceliklerinizi belirlerken savunma ve havacılık sanayinizin durumunu da dikkate almanız lazım. Eğer ABD gibi, silahlarınıza müşteri bulma konusunda bir sorununuz yoksa dış politikada eliniz çok rahat olabilir. Eğer böyle bir durumda değilseniz -ki bizim için olduğu söylenemez- dış politika konusunda vereceğiniz kararlarda, savunma ve havacılık sanayinizin potansiyel müşterilerini de dikkate almak zorundasınız.

Zeynep KAREL: Hocam,söyleşimizde; “Şirketler, ‘ekosistemdeki amacı’ ve ‘stratejik yönü’ ile ilgili olan ve kalite yönetim sistemlerinin amaçlanan sonuçlara ulaşabilme yeteneğini etkileyen, iç ve özellikle dış hususları-bağlamı tayin etmelidir” konusu ile özdeşleştirdiğim; insan kaynağı olarak söyleyebileceğimiz, insan kalitesi, özellikle çok donanımlı iyi yetişmiş insan gücünün değerlendirilmesi, kıymet bilme, yeteneklerin geliştirilmesi, konusunda uzman bilgili ve yetkili olma, arka kapı (back channel) diplomasisi, önemli yayınların takibi, iletişim, ambargolar, kurum kültürü, pazarda söz sahibi olmak ve rekabet seviyesini arttırmak, devlet destekleri, ihracat hedeflerimiz ve ulaşma durumu, amaç ve stratejiler gibi birçok konuyu ele aldık. Özellikle uluslararası boyutta, yasal gereklilikler, sosyal ve ekonomik çevreler dâhilinde teknoloji, rekabet, pazar, kültürel hususların değerlendirilmesi gibi dış bağlamı anlamanın önemi ortaya çıkıyor. Bunların dışında ekleyebileceğimiz konular var mı?

Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI: Bu güzel söyleşi için, size ve MSI Dergisi’ne çok teşekkür ediyorum.

Zeynep KAREL ve Prof. Dr. Hüseyin BAĞCI’ya, bu söyleşi kapsamında vakit ayırdıkları ve verdikleri bilgiler için, okuyucularımız adına teşekkür ediyoruz.

Loading

İlgili İçerikler

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanmaktadır. Bu konuda bilgi sahibi olduğunuzu düşünüyoruz, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Detaylı bilgi almak için tıklayın.